Skip to main content

Tahtalı Run To Sky 2016

Geçen sene ilk kez düzenlendiği zaman bu yarışa katılmak istemiştim fakat bir türlü mümkün olmamıştı. Olimpos ve Çıralı bölgesine daha önce bir çok kez gitmiştim. Tahtalı dağı sahilden hep muhteşem görünmüştü gözüme. Geçen sene Antalya maratonu sonrası teleferikle zirveye çıkmıştık ve manzara beni büyülemişti. Evet itiraf edeyim bir taraftan da ürkütmüştü :) Bu seneki yarışa katılmam da iş, güç, izin problemleri yüzünden pek mümkün görünmüyordu. Bende bu yüzden herhangi bir hazırlık yapmadım. Fakat her şey yolunda gidip izin durumunu da ayarlayınca hemen kaydımı yaptırdım. Geç kaldığım için uçak biletlerinin fiyatları uçmuştu. O yüzden dönüşte sıkıntı yaşamayı göze alarak araba ile gitmeye karar verdik.

Yarış ve parkur her yönüyle özel ve ilkleri barındırıyor. Bu kadar kısa mesafede bu kadar yükseklik kazancının olduğu başka bir yarış yok henüz ülkemizde. Bu sene Türkiye’deki ilk Vertical K yarışıda organizasyon kapsamına alınmıştı. İlk başta VK yarışına da katılmayı düşündüm ama sonra her ikisi birden zor olur diye vazgeçtim. Geçen seneki yarış raporlarını okudum. Herkes ikinci kontrol noktasından sonraki son 8K’lık bölümün ne kadar zor olduğundan bahsediyordu. Bu 8K’nın ilk 20K süremize eşdeğer olacağını düşünmemiz gerektiği  yönünde tavsiyeler yapıyorlardı. Yani ilk 20K’yı 3 saatte geçersek yarışı da yaklaşık 6 saatte tamamlayabilecektik. Bunu düşünmek bile sırıtmama sebeb oluyordu :)

Perşembe sabahı erkenden yola çıktık. Kemerdeki yol çalışması dışında herhangi bir sıkıntı yaşamadan Çıralı’ya öğle saatlerinde ulaştık. Otelimize yerleşip kendimizi sahile attık. Akşam kayıt alanına gittik. Herkes ertesi gün yapılacak olan VK yarışının teknik toplantısına ve makarna partisine katılmaya gittiğinden tezgahı toplamak üzereydiler, son anda numaramızı alıp kayıt işlerini tamamladık.


Ayşe Zübeyde'nin Yeni Arkadaşı
Numaramızı Aldık
Ertesi gün sabah Hayriye ile sahilde kısa bir jog attık ve bütün günü  sahilde aylaklık edip denize girerek geçirdik. Bu arada VK yarışı yapıldı ve birinci Mahmut Yavuz oldu. Katılan arkadaşların hepsini tebrik ederim. Öncü oldular :)

İstikamet Deniz

Sahil Keyfi

Babalık Zor iş :)
Akşam teknik toplantı ve makarna partisine katıldık. Salata ve yoğurduyla birlikte makarna çok başarılı idi. Katılımcı sayısı arttıkça zorlaşıyor mu bilemiyorum ama bir çok yarışta bu kadar bol ve güzel olmuyor makarna. Arkadaşlarla sohbet muhabbet sonrası teknik toplantı başladı. Teknik toplantının da çok başarılı olduğunu söylemeliyim. Bir önceki sene yaşanan problemlere dikkat çekerek  güzel bir sunum yaptı Polat Dede. Özellikle geçen sene kaybolunan kritik noktaları ve zaman limitine takılma olasılıklarını detaylı anlattı. He ben gene kayboldum ama o ayrı bir konu :)
İki Tabak mı o? :)

Maksat Muhabbet

Ferah Ferah Toplantı

Toplantı sonrası Çıralı’da biraz dolaşıp çay faslı yaptıktan sonra otelimize dönüp yarış eşyalarımı, çantamı ve dropbagimi hazırladım ve erkenden yattım. Start noktası otelimizden sadece bir kaç yüz metre ötedeydi. Sabah 5 civarı kalkıp çabucak kahvaltımı yaptım ardından Hayriye ile start noktasına gittik. Isınmak için ufak koşular yaptım, arkadaşlarla muhabbet ettik, bol bol fotoğraf çektirdik. Bu yarış öncesi muhabbetlerin tadı da bir başka oluyor. Uyarı ile birlikte start çizgisinin arkasına geçtik ve geri sayım arkasından uzun zamandır beni heyecanlandıran yarış başladı.



Geçen seneki sürelere bakarak 5:30 - 6:00 arası bir sürede bitirebilirsem iyi olur 5 saatin altına inebilirsem süper olur diye düşünüyordum. Startla birlikte bir arkadaş deli gibi ileri fırladı ve koşmaya başladı. Biz onun arkasında 8,10 kişilik bir gurup olduk. 4:30 – 5:00 pace arası bir tempo ile koşuyorduk. Aslında benim için hızlı bir tempoydu ama zaten 4K sürecekti. Bir daha bu tempo ile koşma şansım olmadığı için ben de hızımı düşürmedim ve grupla birlikte kaldım.

Bir çırpıda yarışın tek, düz sektörünü bitirdik ve Yanartaşın meşhur basamaklarına geldik. Burada Mahmut, Ufuk ve Soner öne fırladılar. Ben tempomu düşürdüm ve yavaş yavaş geride kalmaya başladım. Önce ilk yanartaşı ardından ikinci yanartaşı geçtik. Evet aslında iki tane yanartaş varmış. Ben de bilmiyordum. Bu da bu koşunun yeni bir güzelliği oldu benim için. Bu koşuya katılmasam böyle bir yerin varlığından hiç haberdar olmayacaktım muhtemelen :) Bu noktaya kadar yarışın ilk üçü hep görüş alanımdaydı. İnişe başlarken bir tuvalet molası verdim ardından bir daha onları finish noktasına kadar görmedim :)

Yanartaş

İkinci Yanartaş’tan sonra yarışın tek iniş içeren sektörü başlıyor. Hayli tehlikeli geçişler içeren bu sektörü bir hayli hızlı indim. Dar patika, sağ tarafınız uçurum. İnişten sonra ilk kaybolmamı yaşadım. Neyseki kısa sürede fark edip hemen geri döndüm. Artık etrafımda arkadan gelip yetişen başka koşucular da vardı. Koş yürü şeklinde rahat bir tempo ile ilk kontrol noktası olan Ulupınar’a ulaştım. Biraz su içip hemen devam ettim. Ulupınar sonrası eğim artmaya başladı fakat orman içinden geçen patika harikaydı. Parkurun büyük çoğunluğu aslında Likya yolunu takip ediyor. Bu yüzden hem organizasyonun astığı işaretleme şeritlerine hem de Likya Yolunun kayalar üzerindeki işaretlerine dikkat etmeniz gerekli. Yoksa kaybolma ihtimaliniz yüksek. Daha önce tecrübem olmadığı için bu işaretleri takip etmekte bir hayli zorlandım açıkcası. Tabii doğal olarak yarıştaki en ciddi kaybolmayı yaşadım. Geniş bir patikada hafif eğim aşağı doğru hızla koşarken birden etrafta hiç işaret olmadığını fark ettim. Daha önceki yarışlardan farklı olarak bu sefer müzik dinlememeyi tercih etmiştim halbuki! Arkamdan John Young geliyordu. Önce onu beklemeye karar verdim. Kısa bir süre sonra John göründü. Dedim işaret var mı yukarda? O da ben söyleyince işaret olmadığının farkına vardı. Yakınlarda bir ev vardı seslendik ama kimse çıkmadı. Sonra saatim Fenix’in özelliği aklıma geldi. Ben rotayı saatime yüklemiştim ama aktiviteyi başlatırken rotayı takip et dememiştim. Fenix’de mevcut aktiviteyi durdurmadan yüklediğiniz rotayı açıp bulunduğunuz konumla kıyaslamasını yapabiliyorsunuz. E bakınca kabak gibi gördük rotadan saptığımız noktayı. Sonra geri yukarı kaçırdığımız sapağa doğru koşmaya başladık. Bu arada yukardan 3,4 koşucunun daha geldiğini gördük. Onları da uyarıp geri döndürdük. Yalnız içlerinden biri hem bizle koşuyor bir taraftanda “yaa yok aslında doğru rotadaydık, niye geri dönüyoruz” diye söyleniyordu. Ben zaten sinirliydim. “Arkadaş nerden istiyorsan oradan git” diye patladım. Sonunda sapağı bulduk. Rota ağaçların arasına orman içine doğru devam ediyordu. Parkur bu noktada daha da zorlaştı. Yorulmaya başlamışken ikinci kontrol noktası Beycike ulaştım. 


Beycik'e Doğru

İstasyonda muz, kek yedim, kola içtim. Bu noktadan sonra son su kaynağı olarak bir çeşme daha vardı ama ben suyumu tepeleme doldurdum ve istasyondan ayrıldım. Bu son istasyondan sonra eğim iyice artmaya başladı. İstasyondan ayrıldıktan kısa bir süre sonra bir ilki yaşadım. Şimdiye kadar hiç bir yarışta kramp sorunu yaşamamıştım. İlk defa bu yarışda sol hamstringimde şiddetli bir kramp yaşadım. Şaşırdım önce. Esneme yaptım, masaj yaptım ve yavaş yavaş devam ettim. Bacağım biraz rahatladı ama bitene kadar hafif bir acı ve sızı peşimi bırakmadı. Parkur beni büyülemeye devam ediyordu.
Son Su Kaynağını Geçtik

Bir süre sonra ağaç sınır bölgesini geçtim külah denilen kayalık bölüme ulaştım. Burada artık tek bir patika var sizi direkt zirveye götürüyor. Zemin gevşek, geçen sene kar varken bu sene hiç kar yoktu bu bölgede. Rüzgar arttı. Yağmurluğumu giyip devam ettim. Eğim artık zıvanadan çıkmıştı :)

Yavaş yavaş yükselmeye başladım. Her geçen adımda hızım düşüyordu. Nefesim kesilmeye başlamıştı. Kendimi biraz daha zorladım ama daha fazla devam edemedim. İstasyonlar dışında ilk defa dinlenmek için durdum. Yokuşta batonlara dayanarak soluklanmaya çalıştım. Yükseklik çarpmıştı. Bol bol su içtim. Nasıl olsa suyum boldu. Derin derin soluklandım. Aşağılardan Fırat Kara’nın geldiğini gördüm. Çok güçlü görünüyordu. Beni kesin geçer diye aklımdan geçirdim. Biraz kendime gelince devam ettim. Fırat’ın baton sesi gittikçe yaklaşıyordu :) Ben ikinci defa durmak zorunda kaldım. Fırat geldi, selamlaştık, başarılar diledim ve hiç durmadan devam etti :) Bu sefer biraz daha fazla mola verdim. Büyük bir ihtimalle 5 saatin altına düşemeyecektim. Bu noktadan sonra zorlamanın pek bir anlamı yoktu. Sağsalim bitirmek benim için tek hedefti artık. Yavaş yavaş yükselmeye devam ettim.

Tahtalı Zirveye Doğru

Tahtalı zirve bulutların arasından harika görünüyordu. Aslında ne tarafa baksam manzara nefesimi kesiyordu. Kendi kendime iyiki katılmışım bu yarışa dediğimi hatırlıyorum :) Bir süre sonra Hayriye görüş alanıma girdi. Bir taraftan düdük çalıyor bir taraftan da fotoğraf çekiyordu. Bir kaç  poz verip yarışı 5:12:45 ile sonuçlandırdım. 

Tahtalı Zirvede Nefesi Kesilmiş Ultracı :)
Biraz soluklanıp su içtim. O ara nabzımı kontrol etmek için geldiler. Herhangi bir sıkıntım problemim yoktu ama zirve çok rüzgarlı olduğu için üşümeye başlamıştım. Hemen içeri girip kuru kıyafetlerimi giydim. Yarışı bitiren arkadaşlarla biraz muhabbet edip teleferikle aşağı indik ve otelimize döndük. Güzel bir yemeği hak etmiştim artık :)


Ertesi sabah müthiş bir sağanak vardı. Bu fırsat kaçmaz diyip kısa bir recovery koşusu yapmak için çıktım dışarı. Sağanakta koşmak ve ardından denize girmek harikaydı. Bir kez daha iyiki bu yarışa gelmişim dedim :)

Öğleden sonra dönüş yolculuğuna çıktık. Uzun ve yorucu bir yolculuk sonrası İstanbula evimize döndük ve bir koşu macerasını daha sonlandırdık.

Tahtalı her yönüyle özel bir yarış. Özel olduğu kadar da oldukça zor bir yarış. Bu yarışa gelicek arkadaşların bence ciddi bir arazi tecrübesine sahip olmaları gerekir. Kısa mesafede oldukça ciddi bir yükseklik kazancı var. Ona göre hazırlanmak, idman yapmak gerekir. Bence baton mutlaka kullanılmalı. Dolayısıyla batonla da idman yapmak gerekir. Eğer hazırlıklı gelirseniz her anından keyif alacağınız çok güzel organize edilmiş bir yarış bulacağınızdan emin olabilirsiniz.  Tüm arkadaşlara bu yarışı deneyimlemesini tavsiye ederim. Seneye 80K ve 5000m+ kazanımlı bir rota daha olacak. Ben koşmak için sabırsızlanıyorum :)

Yarışın Strava Kaydı: Tahtalı Run To Sky 2016

Comments

Popular posts from this blog

Ultra Trail Du Mont Blanc 2017

Uyumamam lazım, uyursam bir daha kalkamam. Neye ihtiyacım var? Su. Suyumu doldurmam lazım. Midem düzeldi artık, bir şeyler yemem şart. Kahve! Kahve içmem lazım. En iyisi soğuk suyla yüzümü yıkıyayım. Yaa kim çıkarıcak şimdi eldivenleri...  Trient istasyonunda çadırın ortasında dikilmiş, batonlara yaslanmış vaziyette kendi kendime konuşuyordum. Adeta paralize olmuş, gözlerimi açık tutmakta zorlanıyordum. 34 saattir koşuyor ve yürüyordum. Daha ne kadar sürecek bu iş? Oysa ne kadar güzel başlamıştı herşey! Koşmaya başladığımda arazi koşuları hakkında hiç bir bilgim yoktu. Pendik sahilden başlayıp Bostancı’ya, Caddebostan’a kadar koşardım. O zamanlar tek hedefim kilo vermek ve İstanbul Maratonunu bitirmekti. Kilo verdim, İstanbul Maratonu’nu da bitirdim 😊  Team Kronos’un düzenlediği Aydos koşuları ile arazi koşuları ile tanıştım. Sonra yol koşuları beni hiç çekmez oldu. Youtube sayesinde Utmb’den haberdar oldum ve ben de birgün bu yarışı koşucam diye kendi kendime söz verdim. Asl

Samsun Uzun Mesafe Triatlonu

  Nerden Çıktı Bu Triatlon Merakı? Daha önceki raporlarımda spora zayıflamak için başladığımı yazmıştım. 2011 yılında 100 kilonun üstündeydim ve artık zayıflamam gerektiğinin farkına varmıştım. Bu farkındalık ya da aydınlanma apayrı bir yazı konusu olabilir; öncesinde ciddi ciddi pek de kilolu olmadığıma inanıyordum açıkcası 😊 Kilo vermek için şirketin spor salonuna inip herkesin yaptığı gibi koşu bandında koşmaya başladım. 2K, 3K derken kesintisiz 5K koşabilmeye başladım. Bu dönemde şirketten arkadaşım -gene benim gibi bir hayli kilolu- Aydın’da bana eşlik ediyordu.   Yavaş yavaş kilo vermeye de başlamıştım. Aydın’dan   “madem spor yapıyoruz, bir hedefimiz, bir amacımız olsun, bir yarış belirleyelim onun için idman yapalım” önerisi çıktı. Kendisi Triatlon meraklısı olduğu için Triatlon yapmak istiyordu. Nasıl olur, nerde olur, nelere ihtiyacımız var diye bakınırken bir diğer sevgili dostum Alper bize bir hayli yardımcı oldu ve “gelin Kuşadası triatlonu için hazırl

Salomon FellRaiser İncelemesi

Fell Running ya da Hill Running ilk olarak İngilterede hayat bulmuş. Kayıtlara göre ilk yarış 1064 yılında İskoçya’da koşulmuş. Hikayeye göre Kral Malcom kendine ulak seçmek için bir yarış düzenlemeye karar verir. Braemar bölgesindeki Creag Choinnich tepesine ilk çıkıp inicek olanın kazanacağı bir yarış düzenler. MacGregor kardeşlerden küçük olanı zirveden ilk dönen olur ve kral tarafından ödüllendirilir. Kısaca FellRunning zorlu, teknik, yumuşak zeminlerde yapılan, hedef tepeye ilk tırmanıp geri dönenin kazandığı yarışlar olarak tanımlanabilir. Salomon'un Fell Raiser’ı da ismini bu yarışlardan alıyor. Salomona göre FellRaiser S-Lab FellCross’dan esinlenerek tasarlanmış. Hafif, düşük profilli, çabuk kuruyan, özellikle çamurlu ve yumuşak zeminlerde kullanımı amaçlanan bir arazi ayakkabısı. Ayakkabının topuk/burun yükseklik farkı 6 mm. Topukta 12mm, burunda ise 6 mm. Slab serisi kadar minimalist değil, daha fazla yastıklama sunuyor. Fakat gene de oldukça hafif bir