Skip to main content

Samsun Uzun Mesafe Triatlonu



 Nerden Çıktı Bu Triatlon Merakı?

Daha önceki raporlarımda spora zayıflamak için başladığımı yazmıştım. 2011 yılında 100 kilonun üstündeydim ve artık zayıflamam gerektiğinin farkına varmıştım. Bu farkındalık ya da aydınlanma apayrı bir yazı konusu olabilir; öncesinde ciddi ciddi pek de kilolu olmadığıma inanıyordum açıkcası 😊 Kilo vermek için şirketin spor salonuna inip herkesin yaptığı gibi koşu bandında koşmaya başladım. 2K, 3K derken kesintisiz 5K koşabilmeye başladım. Bu dönemde şirketten arkadaşım -gene benim gibi bir hayli kilolu- Aydın’da bana eşlik ediyordu.  Yavaş yavaş kilo vermeye de başlamıştım. Aydın’dan  “madem spor yapıyoruz, bir hedefimiz, bir amacımız olsun, bir yarış belirleyelim onun için idman yapalım” önerisi çıktı. Kendisi Triatlon meraklısı olduğu için Triatlon yapmak istiyordu. Nasıl olur, nerde olur, nelere ihtiyacımız var diye bakınırken bir diğer sevgili dostum Alper bize bir hayli yardımcı oldu ve “gelin Kuşadası triatlonu için hazırlanalım, hep birlikte Kuşadasına gidelim” önerisini yaptı. Daha ufak ufak anca koşabilen ben hiç bir şeyin farkında olmadan “tamam varım” dedim ve 2012 Kuşadası Triatlonuna katılmaya karar verdik 😊

Triatlon lisansı çıkardık ve sözde idman yapmaya başladık. Henüz bir bisikletim, yüzebileceğim bir havuz yoktu. Tek yaptığım koşu bandında max 10K’lık koşular yapmaktı. Yüzme idmanları için oturduğumuz sitenin havuzunun açılmasını bekliyordum. Ancak o zaman idman yapabilecektim. Dekatlondan işimi görebilecek, başlangıç seviyesi bir bisiklet aldım. Koşu idmanlarımın yanına ufak ufak bisiklet idmanları ekledim ve havuz açılınca da kendimce yüzme idmanları yaptım.

Kuşadası Triatlonu Sprint (750mt yüzme, 20K bisiklet, 5K koşu) mesafesindeydi ve senenin son yarışıydı. Katılımcı sayısı da bir hayli yüksekti. Yüzme startı ile birlikte “hala devam eden” kabusum başladı: Hiç bir şekilde kafamı suya sokup yüzemiyordum. Nabzım tavan yapmıştı ve sudan çıkmak istiyordum. Tam anlamıyla bir kaos ve karmaşa vardı benim için. Fakat bırakmadım. Çocukluktan kalma içgüdülerle kurbağalama/köpekleme karışımı bir stille yüzme etabını tamamladım. Bisiklet daha büyük bir felaketti. 5K’lık bir parkurda 4 tur atacaktık ve parkurda benim için azımsanmayacak bir yokuş vardı. Bu 4 turun sadece ilkinde yokuşu çıkabildim, diğer turlarda bisikletten inip yürüdüm 😊 Ama bisiklet parkurunda da pes etmedim. Ardından 5K’lık koşuyu da tamamlayıp yarışı -yanlış hatırlamıyorsam- sonuncu olarak bitirdim 😊
Kuşadası 2012 - Yüzmeden Çıkış
Kuşadası 2012 - Finish Pozu

Çok zorlanmama ragmen gerçekten keyif almıştım. Sonuncu olmuştum ama hiç bir anlamı yoktu. Çünkü önümdeki yıllarda benim spor karakterimi biçimlendirecek çok önemli kazanımlarım olmuştu. Öncelikle pes etmemeyi, işler istediğim gibi gitmese de devam etmeyi, yarışı kaçıncı sırada bitirdiğinin pek de önemli olmadığını ben bu yarışta öğrendim. Aynı zamanda bu yarış daha iyilerini yapabilmek için çok çalışmam gerektiğini ve bunun için de öncelikle kilo vermem gerektiğini de öğretmişti bana.


Kuşadası sonrası kışın bisiklet binmenin zorluğu, yüzecek uygun bir havuz bulamamak gibi etkenler yüzünden daha çok koşuya odaklandım. Ardından Aydos’u ve arazi koşularını keşfettim. Arazi koşularını keşfettikten sonra triatlon benim için ikinci plana düştü ve sırf eğlencesine takım olarak katıldığımız Kartal’da yapılan İstanbul Triatlonu dışında hiç spor hayatımda yer edinemedi. Taaki sakatlanana kadar

Sakatlık ve Sonrası

2017 yılında İznik Ultra sonrası kasık bölgemde ciddi ağrılar hissetmeye başladım. Doktor kontrolü, MR vs sonrasında Femur ile Kalçanın birleştiği “Labrum” denen bölgede yırtık olduğu ortaya çıktı. UTMB hazırlıklarım tam gaz devam ediyordu ve yarışa katılamayacağım düşüncesi bir kabus gibi üstüme çökmüştü. Doktorum spora devam edebileceğimi ama eninde sonunda ameliyat olmam gerektiğini söylemiş, belirli bazı egzersiz hareketlerini yasaklamış, koşu dışında alternatif sporlar yapmamı tavsiye etmişti. Koşu dışında alternatif ne yapabilirdim? Tabiiki yüzme ve bisiklet. UTMB gibi zorlu, 170K’lık,  10000m yükseklik kazanımı içeren bir dağ ultra maratonuna katılacaktım ve fiziksel olarak çok iyi durumda olmak zorundaydım. Tam da bu sırada tesadüf eseri Eventhlon’un düzenlediği Gelibolu Orta Mesafe (1.9K Yüzme, 90K Bisiklet, 21K Koşu) Triatlonunundan haberdar oldum ve “işte bu, bu yarışa hazırlanırsam fiziksel olarak iyi durumda olurum” dedim. Bu vesile ile Triatlon tekrardan spor hayatıma geri dönmüş oldu.

Samsun Kararı

2017 yılında Gelibolu Triatlonunu pek hatrı sayılır bir derece ile olmasa da  başarılı bir şekilde bitirdim. Çok az bisiklet idmanım vardı ve bu kadar zorlu bir bisiklet parkuru beklememiştim açıkcası. Bisiklet etabında 50. Km’de tam anlamıyla tükenmiş, hiç bir ultra’da yaşamadığım tükenişi yaşamıştım.  Fakat devam edip yarışı bitirmiş ve çok ama çok keyif almıştım. 2018 için olmazsa olmaz listeme eklemiştim Gelibolu Triatlonunu. 2018 için Kayıtlar açılır açılmazda kaydımı yaptırdım. Bu arada 2017 UTMB yarışını da bir hayli zorlanmama, hedeflediğim süreyi tutturamama ragmen bitirdim. Şu linkten yarış raporumu okuyabilirsiniz.

Triatlon hayatıma tekrar girdiği için daha ciddi bir şekilde hazırlanmam gerektiğine karar verdim. Yüzmede ciddi sıkıntılarım vardı. Evet, düzenli idmanlar yapınca gerekli mesafeleri yüzebiliyordum ama çok yavaştım. Bu yüzden kızım Ayşe Zübeyde’yi gönderdiğim yüzme okuluna gidip derdimi anlattım ve gerekli desteği alabileceğimi anlayınca ben de kayıt oldum. Hafta içi akşamları yüzme idmanları beni bir hayli zorlasa da sürekli gitmeye çalıştım ve kayda değer bir ilerleme kaydettim.

Bütçeme göre amacıma uygun olduğunu düşündüğüm yeni bir bisiklet aldım. Bisiklet dünyasında bütçenin ucu bucağı olmadığını anladım. Bu konuda bisikletçi arkadaşlarımla bir hayli tartıştığımı söyleyebilirim. Evet, iyi performans gösterebilmek için bir süpermarket bisikletinden fazlasına ihtiyacınız var, hatta belirli seviyede bir bisikletinizin olması -viteslerin şıkır şıkır pürüzsüz geçmesi en önemlisi- şart diyebilirim. Fakat bu seviyenin üstü için istenen rakamlar -bence- korkunç. Bu perspektiften bakınca hala bisiklet dünyasını anlayamadığımı çok rahatlıkla söyleyebilirim 😊

Uzun lafın kısası yeni bisikletimi çok sevdim ve -bir orta mesafe triatlon için yeterli olmasa da- geçen seneden çok daha iyi idman yaptım. 

Ben Gelibolu için hazırlık yaparken Eventhlon Türkiye’de bir ilki yapacağını, Samsun’da uzun mesafe – 3.8K Yüzme, 180K bisiklet, 42K koşu- düzenleyeceğini açıkladı. Açıkcası bu beni bir hayli heyecanlandırdı. Triatlona geri döndüğümden beri -herkeste olduğu gibi  😊 - kafamda bir Ironman yapma düşüncesi vardı. Fakat Ironman tam anlamıyla ticari bir firma olduğu ve yarışların hepsi yurt dışında olduğu için masrafı bir hayli yüksekti. Eventhlon çok daha cüzi bir bütçe ile bize Ironman yapma imkanı sunuyordu. Aklıma acaba yapabilir miyim sorusu düştü? Yapmak istiyordum ama mesafeler ciddi anlamda ürkütücüydü. Daha tek seferde 100K bisiklet sürmüşlüğüm bile yoktu. Türkiye’de ilk defa yapılacak bir organizasyonun parçası olmak düşüncesi de açıkca cezbediciydi. Nihayetinde Gelibolu Triatlonu sonrası performansıma bakarak son kararımı vermek üzere Samsun fikrini rafa kaldırdım.

Geliboluya yukarıda yazdığım gibi yetersiz bisiklet idmanı ile katıldım. Bunda bir ay içerisinde ard arda iki Ultra Maraton -İznik Ultra (140K) ve Tahtalı Ultra Sky  (100K)- koşmamın büyük etkisi vardı. Bu iki yarışın yorgunluğu bir hayli etkiledi beni. Gelibolu’da startın feribottan verilmesi benim için çok kötü oldu. Yüzme öncesi suya girip rahatlama şansım olmadı. Feribottan atladık ve ben gene panik atak moduna girdim. 5 dk civarı hiç yüzemedim. Sudan çıkıp geçen seneden daha kötü yüzdüğümü fark edince moralim bozuldu. Fakat esas problem bisiklet parkurunda meydana geldi. 35.Km de fazla özgüvenli davranmam ve ani bir yanal rüzgarın yardımı ile kendimi bisikletten uçarken buldum. Kaskımı kıracak kadar sert bir şekilde kafa üstü çakıldım. Ciddi bir sakatlık geçirmediğim için açıkcası çok şanslıydım. Bisikletin arka aktarıcısı bir hayli eğildiği için yarışı bırakmak zorunda kaldım.
Gelibolu Triatlonu Bisiklet Teslimi
Organizasyondan Adem kırık bisikletim ve kırık gururumla beni konakladığımız Kum Otele bıraktı. Sevgili eşim Hayriye yaralarımla ilgilendi. Biraz dinlendikten sonra sahile indik. Doğal olarak moralim inanılmaz bozulmuştu. Yaptığım hatayı bir türlü kabullenemiyor, kendime kızıyordum. Hayriye’ye dönüp “Ee nolacak şimdi? Ne yapıcam bundan sonra?” diye sordum.  Hayriye’de “Ne olacak, dinlenicen, daha çok çalışıp daha iyisini yapıcaksın” diye cevap verdi. Ben de “Tamam o zaman Samsun’a gidiyoruz” dedim 😊

Samsun Hazırlıkları

Gelibolu’dan sonra Samsun’a hazırlanmak için aslında pek bi süre kalmamıştı. Dolayısı ile gerçek anlamda bir triatlon idman planı uygulama şansım yoktu. Ben de kendimce bir plan belirleyip idman yapmaya başladım.

Koşuyu bir şekilde bitireceğimden emindim. Bisiklet idmanım az olmasına rağmen ultralardan gelen dayanıklılığıma güveniyordum. Evet belki hızlı süremezdim ama öyle ya da böyle bitiririm diyebiliyordum. Beni esas endişelendiren ise yüzmeydi.

Yüzme kursunu bırakmıştım. Akşamları gidemiyordum. Ben de her fırsat bulduğumda sitenin havuzunda yüzmeye başladım. Genelde 1000-1500 mt civarında yüzüyordum. Hafta sonları Maltepe Sahildeki Veledroma gidip tempolu -bana göre 😊- 30, 40K civarı bisiklet sürüp ardından 10-15K koşu şeklinde 3, 4 brick idman yaptım. Yaz tatili için bir haftalığına Selimiye’ye giderken bisikletimi de götürdüm. Amacım bir hafta boyunca sıkı bir idman dönemi geçirmekti. Asfalt kalitesi inanılmaz kötü olduğu ve çok fazla yokuş olduğu için sadece iki tane 60K’lık sürüş yapabildim. Selimiye tepelerinde güzel Trail koşuları yaptım. En verimli ise yüzme idmanları oldu. 3K’lık bir yüzme idmanı yaparak en uzun mesafemi yüzmüş oldum. Bu arada Aydos537 ekibimizden Alpay Dede’de yarışa katılmaya karar vermis, Zonguldak’ta güzel bir idman dönemine girmişti. Hatta bu 3K’lık yüzme idmanını onun ısrarı ile yapmıştım. Triatlon ile hiç alakası olmayan bir ultracı olarak haziran ayında Half Ironman, Ağustos ayında ise Ironman mesafesi koşacaktı. Aşırı gözüpeklik mi, deli cesareti mi siz karar verin? 😊
Selimiye'de Bisiklet

Alpay Hoca Gelibolu Triatlonunda Koşu Parkurunda
Tatil dönüşü çok az zaman kalmıştı ve benim hala bir uzun bisiklet idmanım yoktu. Yarışa bir hafta kala 29 Temmuz Pazar günü en az 100K sürmek için sabah erkenden sahil yolunda bisiklet sürmeye başladım. Amacım Bostancı-Pendik arasında gidip gelmek ve 100K’yı tamamlamaktı. İki tur atıp Veledrom civarına geldiğimde yaklaşık 70K olmuştu. Trafik arttığı için kalan kilometreleri Veledromda tamamlamaya karar verdim. Uzun mesafe sürüşlerinde AeroBar şiddetle tavsiye edildiğinden ucuz yollu bir AeroBar alıp bisikletime takmıştım. Bir iki ufak test sürüşü yapmış ama bisikletin kontrolünü çok kaybedince vazgeçmiştim. Veledromda sürerken tekrar test etmeye karar verdim. Bir kaç K boyunca AeroBarın üstüne yatma ve normal sürüş pozisyonuna geçme denemeleri yaptım. Kendime güvenim geldi. 7,8K sürdüm bu şekilde. Sonra önümdeki başka bir bisikletçiyi geçtikten hemen sonra nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde kendimi yerde sürüklenirken buldum Bisiklete bir şey oldu, yarışa giremeyeceğim diye çok korktum. Bisiklette sürtünme izleri dışında bir şey yoktu. Benim kalçamda ve sol kolumda sürtünmeden dolayı bir hayli asfalt yanığı vardı. Sinirle bisiklete tekrar bindim barın üstüne yattım ve kalan bütün mesafeyi o şekilde sürüp 100K’yı tamamladım. Bu sürüş sonunda bar üstünde yatarak sürmenin ciddi anlamda enerji kazancı sağladığını ve boynumun çok daha az ağrıdığını anladım. Fakat yarışta sürebilecek miydim?

Bu son bisiklet idmanı ardından kısa bir koşu ve kısa bir yüzme idmanı ile hazırlıklarımı sonuçlandırdım. Sene başından beri Koşu, Bisiklet ve Yüzme de yaptığım toplam mesafeler aşağıdaki gibi (Bu mesafelere Samsun Triatlonu ve sonrasında yaptığım idmanlar da dahil).







Samsun ve Yarış Öncesi

Hayriye’nin ailesi Samsun Bafra’lı. Genelde yazları Bafra’da köyde geçirirler. Hayriye’de Ayşe Zübeyde ile birlikte genelde 1 haftayı köyde geçirmeye çalışır. Her çocuk gibi Ayşe Zübeyde’de köyü ve köy yaşantısını çok seviyor. Bu seneki köy tatilini Samsun Triatlonu ile birleştirdik. Hep birlikte araba ile köye gidicez, yarış sonrası ben bir gün dinlenip araba ile geri dönücem onlar ise bir hafta daha kalıp uçakla döneceklerdi. En uygun ulaşım şeklinin bu olduğuna karar vermiştik.

3 Ağustos Cuma sabahı erkenden yola çıktık. Öğle saatlerinde Bafra’ya varmıştık. Bafra da bizi bir hayli rüzgarlı bir hava karşılamıştı. Köye geçip yerleştikten sonra ben hemen uykuya çekildim. Gerçek anlamda dinlenmeyi bugün ve bu gece yapmam gerekiyordu. Yarış gecesi uyku genelde hep problem olur. Yol yorgunluğu ile hemen sızmışım. Alpay Hoca Zonguldak’tan direkt yarışın yapılacağı Atakum’a gidecekti. Uyandığımda Alpay Hoca’nın Atakum sahilden attığı videoları gördüm. Karadeniz coşmuştu ve çok ciddi dalga vardı. Benim için tam bir kabus. Tüm Aydos537 ekibi olarak öyle mi olur, böyle mi olur, yüzme parkuru kısalır mı diye tartışırken ben direkt eğer yarış sabahı da deniz böyle olursa suya girmem dedim. Bu konuda kararım kesindi.

Köyde Mutlu Ayşe Zübeyde :)

Cumartesi sabahı tüm malzemelerimi hazırlayıp Hayriye ile yola çıktık. Yarış pazar sabahı 05:00’de başlayacağı için -programa göre öyleydi-  ben bumartesi gecesini Alpay Hoca ile birlikte Atakum’da otelde geçirecektim. Hayriye pazar günü öğle saatlerinde tekrar Atakuma gelecekti. Bafra-Atakum arası normal şartlarda 45 dakka civarında sürüyor. Yol boyunca Alpay Hoca ile konuştuk. Haberler içaçıcı değildi. Rüzgar yüzünden organizasyon start noktasındaki çadırlarını bile kuramamış çip dağıtımını Teknik toplantının yapılacağı Atakum Sanat Merkezine almıştı. Atakuma varınca önce otele gidip eşyalarımı bıraktım. Sonra yarışın başlangıç alanı olan Çobanlı İskelesine gidip denizin durumunu kontrol ettik. Çok rüzgar vardı ve durum pek iç açıcı değildi. Alpay Hoca ile buluşup yarış kitlerini almak ve son durum hakkında bilgilenmek için sanat merkezine gittik. Her kafadan farklı bir ses çıkıyordu. Eventhlon ekibi yarışın planladığı gibi yapılacağını yüzme parkurunda bir değişiklik olup olmayacağına sabah karar verileceğini ve detayların Teknik toplantıda anlatılacağını söyledi. Bu sırada yarış başlangıç saatinin KPSS sınavı yüzünden saat 10:00 a alındığı bilgisini öğrendik. Tamam seçimler yüzünden sınav tarihleri değişti ama haftalar öncesinden bu sınav tarihi belirli değil miydi? Bir taraftan sabah saatlerinde deniz daha sakin olur bu sakinliği kaçırıcaz diye üzülürken diğer taraftan da koşu akşam serinliğine kalacak diye sevindik. Fakat önceden açıklanan programa göre uçak bileti alan yarışmacılar vardı. Onlar için çok tadsız bir durumdu açıkcası bu değişiklik.



Hazırız :)

Yarış kitimizi aldıktan sonra hep birlikte güzel bir pide yiyip karbonhidrat takviyesi yaptık 😊 Market alışverişimizi de yaptıktan sonra Hayriye bizi otelimize bırakıp Bafra’ya geri döndü. Alpay Hoca üniversiteyi 19 Mayıs’ta okuduğu için burada bir çok arkadaşı vardı. Onlardan birkaçı ile buluşacaktı. Ben biraz dinlendikten sonra bisikleti alıp teknik toplantı için tekrar sanat merkezine gittim. Otel ve sanat merkezi arası bir 5K vardı. Teknik toplantının tek esprisi söylenti olan start saatinin tescillenmesi oldu. Uzun mesafe saat 09:00’da diğer mesafeler ise saat 10:00 da başlayacaktı. Bir diğer önemli nokta ise takım yarışçıları ile birlikte toplam 10 kişinin uzun mesafe için start alacağıydı. 3 Takım vardı. Bireysel katılımcı sayısı 7 -yazı ile yedi- idi!!

Normalde yarış öncesi alkol almam. Fakat bu yarış öncesi stres katsayısının fazla olması ve startın saat 9’da olması sebebiyle otele döndükten sonra Alpay Hocayıda ikna ettim -aslında dünden razı 😊- ve otel yakınında bir kafeye oturup bira eşliğinde yarış stratejisini ve planlarımızı tartıştık. Fark ettimki bütün planlarımız herşeyin yolunda gittiği senaryoya göre yapılmıştı. Bakalım öyle mi olacaktı?

Son planlar yapılıyor :)

Yarış
Gece saat 01:00’e kadar sahildeki gece kulüplerinden gelen müzik sesi yüzünden uyuyamadım. Sabah saat 6 olmadan kalkıp kahvaltımızı yaptık. Yüzme’ye dolu mide ile başlamak istemiyordum fakat bu kadar zorlu bir aktivite öncesi yeteri kadar da beslenmem gerekiyordu. İki dilim ekmek, peynir, zeytin, domates, yumurta ve fıstık ezmesinden oluşan güzel bir kahvaltı yaptık Alpay Hoca ile birlikte. Alpay Hoca kahvaltı öncesi sahile inip denizin son durumuna bakmış ve iyi haberlerle geri dönmüştü. Denizin dünkü halinden eser yoktu 😊

Akşam yatmadan yarış boyunca ihtiyacım olacak tüm malzemeleri çantama koymuştum. Triatlon’da özellikle Uzun Mesafe’de bütün yarış boyunca özellikle disiplin geçişlerinde -transition- ne yiyip ne içeceğinizi, hangi kıyafetleri hangi sıra ile değiştireceğinizi önceden belirlemeniz ve bir strateji oluşturmanız çok önemli. Bu stratejiye göre de malzemelerinizi hazırlayıp ona göre değişim alanına yerleştirmelisiniz. Elit ya da iddialı atletler değişimleri çok hızlı bir şekilde yapıyorlar. Benim değişimlerde hızlı olmak gibi bir derdim yoktu. Aksine yavaş olup neye ihtiyacım varsa halletmeden çıkmamayı hedeflemiştim. Kabaca şöyle bir stratejim vardı:
  • ·         Yüzmeden çıktıktan sonra Trisuitle devam etmeyecek komple bisiklet kıyafeti giyecektim. Trisuit’lerin pedleri normal bisiklet taytlarının pedlerine göre çok ince oluyor. Benim de doğru düzgün bisiklet idmanım olmadığı ve alışık olmadığım için 180K o ince pedle bisiklet sürmeyi göze almak istemiyordum
  • ·         Yüzmeden çıkınca 250 ml’lik elektrolit içip, yarım muz, bir meyveli var yiyip üstüne yeteri miktarda su içecektim.
  • ·         Bisikletten koşuya geçerken gene üstümü komple değiştirip koşu kıyafetlerimi giyecektim
  • ·         Koşuya geçmeden gene 250 ml’lik elektrolit içip yarım muz ve meyveli bar yiyecektim
  • ·         Bisiklet üzerinde iki tane 600ml’lik matara taşıyacaktım. Birinde su diğerinde ise elektrolitli su olacaktı. Elektrolitli suyu bisiklet parkurunun ortasına kadar yavaş yavaş içicecek bu noktada yenisini yapacaktım. Bunun için yanımda bir ölçek elektrolit tozu taşıyacaktım. Gene bisiklet üzerinde yiyecek olarak 4 jel, 1 tadımca bar, 1 çikolatı bar 2 de meyveli bar taşıyacaktım
  • ·         Koşu için ise yanıma 4 tane jel alacaktım

Yukarda bahsettiğim tüm yiyecek ve içecekleri sıcakta erimemeleri için soğuk tutan ufak bir çantada muhafaza edip bisiklet ve koşuya geçmeden yanıma alacaktım. Plana nerdeyse birebir uydum. Sadece koşuda midem çok kötü olduğu için 4 jelden sadece 2sini yiyebildim

Çantamı alıp bisiklete binerek Alpay Hoca ile birlikte start noktasına gittik. Biz ilk gelen sporculardık. Bisikletlemi yerine koyup eşyalarımı teker teker yerleştirdim. Bunları yaparken zihnimden hangi malzemeyi hangi sıra ile alıp geri koyacağımın egzersizini yapıyordum. Bu işleri bitirdikten sonra yeni gelen diğer yarışmacılarla muhabbet ettik, denizi kontrol ettik, hatta ben alışmak için denize girip suda biraz oyalandım. Hava çok sıcaktı. Bu yüzden wetsuitlerimizi son ana kadar giymedik. Daha önce yazdığım gibi uzun mesafeye başlayacak 10 sporcu vardı. Bunların 3ü takım sporcusu geriye kalan 7 kişi ise bireysel katılımcıydı. Bunların 2si ise triatlona yeni cesaret eden 2 Ultra Maratoncu. Nerde bu triatlon meraklıları? Gerçekten üzücü.  

Yüzme

Vakit hızla akıp geçti. Hakemlerin uyarısı ile yüzme startı için 400mt’lik iskelenin ucuna doğru yürümeye başladık. Her attığım adım ile birlikte nabzım da yükselmeye başladı. Bu yarış için beni en çok endişelendiren şey yüzme startında gene panik atak haline girmekti ve ben hızla o eşiğe doğru yürüyordum. Etraftan birileri “Dead Man Walking” diye bağırsa inanın çok uygun olurdu. İskelenin ucuna geldiğimizde Alpay Hoca’ya “Hocam ben iyi değilim” dedim. Alpay Hoca’da önce nabzımı kontrol edip beni sakinleştirmeye çalıştı. Fakat nabzım coşmuştu bir kere. Hakemler bir sürü şey söylediler ama hiç birini duymadım, resmen başka bir boyuta geçmiştim. Sevmediğim, istemediğim bir boyuttu bu ama. Alpay Hoca’nın uyarısı ile suya atladım. Hakemler suya atlayın, sudan start vericez demişler. Sudan start vermeleri aslında benim için çok iyi oldu. Suyun içinde geçirdiğimiz o kısa süre bile sakinleşmeme yardımcı oldu. Ve sonunda start verildi.

Yüzme boyunca ana hedefim kesinlikle kendimi zorlamamak ve nabzımı yükseltmemekti. Fakat zaten benim nabzım fazlasıyla yükselmişti. Buna rağmen daha önce olduğu gibi kafamı suya sokamayıp yüzememek gibi bir durum yaşamadım. Aksine yavaş yavaş yüzerek nabzımı düşürdüm ve aynı tempoyu korumaya çalıştım. İlk 3,5 dakika sonunda sonunculuğa düşmüştüm ama önemi yoktu benim için. Önümdekilerle aram pek fazla açık değildi ve rahat rahat diğer sporcuları görebiliyordum. Sürekli zihnimde “sıralamanın önemi yok, bunları düşünme” diye kendime telkinde bulunup  “uzan, yakala, çek, uzan, yakala, çek” şeklinde tempo vermeye çalışıyordum. Deniz açıkta oldukça sakindi. Fakat dalga boyu uzun dalgalar vardı. Suda yükselip alçalıyordum. Bu da şamandırayı görmemi engelliyordu. İlk şamandırayı döndükten sonra önümdeki bütün yüzücüleri birden kaybettim. Ne şamandıra, ne de yüzücü vardı. Kıyıya doğru yüzdüm ama bir türlü şamandıra göremedim. Sonuda durup acil durum botuna “şamandıra nerde” diye sordum. Onlar daha fazla saga doğru yüzmem gerektiğini söylediler. Ben ilk şamandıra sonrası kıyıya doğru yaklaşacağımızı düşünüyordum fakat bir sonraki şamandıra için 180 derece dönmemiz gerekiyormuş

Yüzme parkurunda iskelenin sağ tarafında 2K yüzdükten sonra karaya çıkıp iskelenin sol tarafına 300 mt kadar koşarak geçmemiz ve bu tarafta ise 750mt’lik parkurda iki tur atmamız gerekiyordu. İlk 2K’yı kendime göre gayet iyi yüzdüm. Sudan çıktığımda saatim yanlış hatırlamıyorsam 52 dakikayı gösteriyordu. “Tamam” dedim bitti bu iş. 1,5 saatin altında biticek yüzme dedim. Fazla iyimsermişim 😊

Sprint ve Olimpik mesafe startı için bekleyen arkadaşların tezahüratı eşliğinde koşarak tekrar suya girdim. Fakat geçen süre içerisinde dalga miktarı artmıştı ve yüzebilmek için öncelikle dalgaları geçmek gerekiyordu. Dalgalarla bir hayli mücadele ettikten sonra ilk şamandıraya doğru yüzmeye başladım. Fakat şamandıra bir türlü gelmiyordu. İlk şamandırayı döndükten sonra güneş direkt karşıdan gelmeye başladı ve bu beni çok zorladı. Kendimi sarhoş gibi hissetmeye başladım. İkinci şamadırayı da dönünce “Bu işte bir yanlışlık var arkadaş. Ben o kadar 750 mt yüzdüm burası 750 mt olamaz” dedim kendi kendime. Karaya iyice yaklaşıp ayağa kalktığımda Alpay Hoca’nın karaya çıktığını gördüm. Saatime baktım 4000 mt gösteriyordu. Normal şartlarda yüzmenin bitmesi lazım ama bizim bir turumuz daha vardı. İkinci tura başlamak için karaya doğru yürürken bacaklarım inanılmaz ağrıdı. Quad’larım, Calf’lerim resmen yanıyordu. Bu durum beni bisiklet ve koşu için çok endişelendirdi ama bunları şimdi düşünmemen lazım, önce sen yüzmeyi bitir bakalım diyerek çıktım sudan ve ikinci tur için red bull tagının altından dönerek tekrar suya girdim.

Bu turda dalgalardan kurtulmak çok daha zor oldu. Bir şekilde kurtulup ilk şamandıraya doğru yüzmeye başladım. Şamandıraya yaklaşmışken suda “Mali, Mali” diye birinin bağırdığını duydum. Bu bir halüsinasyon mu acaba diyerek durdum. Bir baktım Alpay Hoca 😊 Saatini gösterip sinkaflı cümleler kuruyordu. “Daha yüzecek miyiz, doğru yolda mıyız, bu şamandıradan mı dönücez, aldığımız mesafeye bak, yanlışlık var” vs vs diye saydırdı. Doğru yoldayız durma devam et diyip tekrar yüzmeye başladım. Yanlış olduğunun ben de farkındaydım ama yapacak bir şey yoktu. İkinci şamandıraya yaklaşırken deniz anaları çıktı ortaya. Bir tanesine sağ shin’im ile vurdum. Bayaa sert bir çarpma oldu diyebilirim. Bacağımı yukarı kaldırırken bu sefer de calf’imle vurdum. Noluyoruz yahu derken muhtemelen yorgunluğun da etkisi ile sağ calfimde şimdiye kadar yaşadığım en şiddetli krampı yaşadım. Suda bağırdım acıyla. Sırt üstü döndüm. Sağ bacağımı mümkün olan en gergin vaziyette tuturarak acının biraz geçmesini bekledim. Artık bitime 300,400mt civarı bir şey kalmıştı ve tekrar dönüp hiç bacak vurmadan yüzmeye başladım. Sağ calfimdeki acı sürekli azaldı ama hem bisiklette hem de koşuda beni zorladı. İnanması belki zor ama acı tam anlamıyla yarıştan bir hafta sonra geçti.

İkinci tur sonunda karaya yaklaşıp ayağa kalktığımda başım dönüyor, yürümekte zorlanıyordum. Midem de çok kötüydü ve kusacak gibiydim. Saatime baktım toplam mesafe 5600mt gösteriyordu. Toplam süre ise 2:07 idi. Yüzme cutoff 2:10 olarak açıklanmıştı. Yani nerdeyse cutoff’a kalıyorduk. Ama yaklaşık 1500mt fazla yüzmüştük. O yüzden herhangi bir diskalifiyenin olmayacağını bilerek bir taraftan wetsuitimi çıkartırken yavaş yavaş değişim alanına geldim.

Hayatımda yüzdüğüm en uzun mesafeyi yüzmüştüm. Açıkcası kendime inanamıyordum. Şimdi sırada hayatımda sürdüğüm en uzun mesafe bisiklet sürüşü vardı ve ben tam anlamıyla bitik durumdaydım. Alpay Hoca benden daha dinç görünüyordu. Yukarıda yazdığım stratejiye göre önce kıyafetlerimi değiştirdim. Ardından beslenirken Alpay Hoca’nın gene sinkaflı cümleler kurduğunu duydum. Adam tam bisiklete çıkacakken ön lastiğinin patladığını fark etmişti Organizasyondan yardım istedi hemen. Ben beslenmemi bitirip yola çıkarken hala uğraşıyorlardı. Sakin olmasını, daha çok vaktiğimiz olduğunu telkin ederek koşar adım değişim alanından çıktım. Bakalım bisiklet parkurunda neler olacaktı?

Bisiklet

Samsun Triatlonu açıklandığı andan itibaren “bu yarış yapılamaz” düşüncesinin ana sebebi bisiklet parkuru idi. Dile kolay 180K’dan bahsediyoruz. İlk açıklanan parkur 90K gidiş ve 90K dönüş şeklindeydi. Bu parkuru gördükten sonra kendi aramızda “90K’lık yolu nasıl kapatacaklar, mümkün değil, olmaz bu iş” şeklinde çok tartıştık açıkcası. Cumburbaşkanlığı turu için bile yolların zar zor kapandığını düşününce haklıydık aslında. Organizasyon da haklı olduğumuzu kanıtlamak istercesine bisiklet parkurunu sürekli değiştirdi. Son gün gelinen noktada ise Atakum – Bafra arasındaki ana yolun 22.5 K’lık bir bölümünün trafiğe kapatılıp gidiş dönüş şeklinde 45K’lık 4 tur atacağımız söylendi. Benim için problem yok. Hatta 20K’lık bir loopta 9 tur atmaya bile razıydım. Bu şekilde zihnimde bisiklet parkurunu daha kolay sindirebilirdim 😊 

Kafamda bisiklet için belirlediğim süre 6,5 saat civarı idi. 27,28 Km/h gibi bir ortalama tutturmak istiyordum. 30K ortalama ile başladım bisiklet parkuruna. Fakat bu hızda en fazla yarım saat gidebildim. Yüzme beni çok yormuştu ve ben bir türlü istediğim gibi pedal çeviremiyordum. Nabzım da yükselince bu tempoda devam edersem bisiklet parkurunda mutlaka patlayacağıma karar verdim ve hızımı düşürdüm. Sevgili Dostum Alp Aslan’ın tavsiyelerine uyarak sürekli yüksek devir / düşük vites şeklinde sürüş yapmaya çalıştım. İlk turun yarı noktasından geri dönerken 19 Mayıs civarında trafiğin kilit olduğunu fark ettim. Ardından insanların laf attığını fark ettim. Önce üstüne alınmadım. Sonra anladımki bayaa bayaa bana bağırıyorlar

Çok fazla kafaya takmadan ikinci tura başladım. Bir süre sonra karşıdan gelen Alpay Hoca’yı gördüm eliyle işaret yapınca yavaşladım. Beni “mümkün olduğu kadar uzaktan geç, küfür ediyorlar” diye uyardı, dedim “merak etme fark ettim” 😊

Yarışın ilk 3ü özellikle birincisi Harun Arman bisiklet üzerinde inanılmaz gidiyorlardı. AeroBara yatmış, uçuyorlardı resmen. Aramızda çok ciddi hız farkı vardı. Yanlarından geçerken hayran hayran seyrettim. Ben de özellikle ilk 2 turda mümkün olduğu kadar AeroBara yatarak kullandım. 3. Turla birlikte yorgunluk artınca “şimdi kesin bir sakatlık çıkacak” diyerek AeroBarı kullanmaktan vazgeçtim. Fakat AeroBar üzerinde sürmeye daha çok çalışmam gerekli. Ciddi faydası var.

Bisiklet parkuru boyunca beslenme de bir sıkıntı yaşamadım. Cp’ler yeterliydi. Bisiklet üzerinde taşıdığım her şeyi yedim. Bunun dışında Cp’lerden bir kek yedim ve iki tane kola içtim. Nerdeyse her turda parkurun ortasındaki Cp’de durup suyumu takviye ettim. Bu sayede bisiklet parkurunun hiç bir noktasında enerji anlamında sıkıntı yaşamadım, tabiiki yoruldum ama tükenmedim. Beslenme stratejim başarılı oldu diyebilirim.

3. turla birlikte hakaretler ve küfürler iyice arttı. İnsanların resmen gözü dönmüştü. Ana avrat küfür ediyorlardı. Kocaman yaşlı başlı teyzeler bile hakaret ediyordu. Sıkıntı olacağını tahmin ediyordum ama böylesini hiç tahmin etmiyordum. Biz ne yaptık ki size? Tamam ben de saatlerce trafikte kalsam sinirlenirim ama yola çıkıp sporculara ana avrat küfür etmem. Bir sıkıntı varsa bizim bir sorumluluğumuz yok. Aksine sıkıntının bir numaralı sorumlusu sizsiniz? Sizin hep üç kağıt peşinde koşmanız, avantacılığınız, çıkarcılığınız. Siz bir araba önce geçeyim, 3 metre öne geçeyim peşinde koşarsanız kaza olur. Tek şeritli yolda kaza olursa ve kaza yapan arabalar 10 dakka bile durursa arkasında 1 saatlik kuyruk oluşur. Sonra gelip suçlu diye benim rahmetli anneme küfür edersiniz. Böyle çıkarcılık peşinde koşmak yerine kurallara uysanız yavaş da olsa trafik akar. Yaşadığım ruh halini yazıya dökecek kadar yetenekli değilim maalesef. Buradan o küfürlerin hepsini sahiplerine iade ediyorum.  3. Turda yol kenarında Hayriye’yi yolun ortasında bana tezahürat yaparken gördüm. Onlarda trafikte sıkışıp kalmışlardı, arabadan inmiş tezahürat yapıyordu. Bir tarafta küfür diğer tarafta ise alkış, tezahürat ve destek. Dönüş noktasına yaklaşırken karayolları ekiplerinin kuka ile bir şeridi ayırmaya başladıklarını gördüm. Kapatılan yoldan bir şeridi açmayı planlıyorlardı. Bir trafik polisine “siz burayı açarsanız gözü dönmüş bu adamlar o kukayla ayrılmış tek şeritte gitmez, diğer şeritlerede çıkar ve bizi ezerler” dedim. Öyle de oldu. 3. Tur yarısından döndüğümde önümde tam karşıdan gelen bir sürü araba buldum. En sola yol dışına kadar çıktım. Millet hem deli gibi gidiyor hem de küfür ediyordu.  Kızılay kamp alanının önündeki kavşak noktasına geldiğimde -yol burada trafiğe açılmamıştı- Nerden girdiklerini anlamadığım onlarca arabanın emniyet şeridi dahil bütün yolu kapattığını gördüm. Geçicek bir yer yoktu. Polisler sürücülerle kavga edip yolu açmaya çalışıyordu. Ben de en sola geçip durdum. Sinirden şakaklarım zonkluyordu. Kendi kendimi telkin edip kimseyle herhangi bir ağız dalaşına girmemeye çalışıyordum. Bir kişiye cevap versem gerçekten hiç istenmeyecek şeyler olacağı kesindi. Beni gören bir komiser arabaya atlayıp bana takip etmemi söyledi. Önden gidip bana yol açmaya çalışıyordu. O bile bir yere kadar başarılı olabildi. Araçtan inip beni arabaların arasından geçirdi. Bu şekilde büyük moral bozukluğu ile 3. Turu bitirdim. Bu noktada yarışı bırakma düşüncem vardı. Lanet olsun diyordum. Bırak bisikleti, maratonu da koş bitsin diyordum. Bu düşüncelerimi dönüş noktasında organizasyon sorumlularına ve federasyon hakemlerine durumu anlattım onlar da “devam et, emniyet çözecek” gibisinden bişiler söylediler. İstemeye istemeye 4. Tura başladım.

Emniyet ve Jandarma yaşanan sıkıntıları çözmek için bir sürü motorsikletli polis görevlendirmişti. Parkurda bir tek Alpay Hoca ve Ben kalmıştım. Motorlu polisler ve jandarmalar bu tur boyunca bize eşlik ettiler. Onların eşliğinde VIP gibi hissederek turu tamamladık. Son dönüşten sonra yanlarından geçtiğim tüm görevlilere bağırarak teşekkür ettim ve haklarını helal etmelerini istedim. Gerçekten canla başla sorunları çözmeye ve bize yardımcı olmaya çalıştılar. Onların kararlı tutumu olmasa bu yarış kesinlikle bitmezdi.

Bisiklet Parkurunda

Koşu

Değişim alanına gelip bisikletten indiğimde resmen yürüyemedim 😊 Hayriye ve Ayşe Zübeyde beni bekliyorlardı. Bisikletimi teslim edip koşu kıyafetlerimi giydim. Hayriye haşhaşlı peynirli sandviç getirmişti. Sandviçten biraz yedim. Bolca su içtim, jellerimi alıp koşuya başladım. Kafamda “bitti artık bu iş” diyordum. Önümde daha 42K’lık bir koşu vardı ve ben bitti diye düşünüyordum. Aslında çok da yanlış değildi bu düşünce. En çok korktuğum disiplin olan yüzme bitmişti, en az idmanım ve tecrübem olan disiplin bisiklet de bitmişti, geriye en çok idmanım ve tecrübem olan koşu kalmıştı. Koşuya bu rahatlıkla birlikte biraz hızlı başladım. Sahildeki bisiklet yolunda 5,2 K’lık 8 tur atıcaktık. Ben ilk turu 5:30 ortalama pace ile döndüm. İlk tur sonunda bisiklette sol kalçamda başlayan ağrı biraz daha arttı. Bu ağrıyla birlikte bu tempoyu kalan turlarda koruyamayacağımı anlayıp hızımı düşürdüm. Yaklaşık 11 saattir parkurdaydım ve sürenin hiç bir önemi yoktu artık. Tek hedef sakatlanmadan yarışı tamamlamaktı. İlk turu tamamladığımda Alpay Hoca’da bisikleti bitirmiş ve koşuya başlamıştı. 


Güle oynaya herhangi bir sıkıntı yaşamadan koşunun yarısına ulaşmıştım. Tek sıkıntı bizim için kapatılmış olmasına ragmen parkurda cirit atan bisikletliler, patenliler ve elektrikli motorlulardı. Korna çalıp benden yolu açmamı isteyenler bile vardı. Bisiklet parkurunda anne ve babalarını gördüğüm için çok da yadırgamadım bu durumu. Koşu parkurunda da bir sürü görevli polis vardı ama bunlar arkadaşları trafik polisleri gibi ilgili ve alakalı değillerdi. Çekirdek yiyip muhabbet ediyor bizle ve parkurla ilgilenmiyorlardı. İlgili alakalı bir tane polis vardı ve o parkurda gördüğü herkesi uyarıyordu. Ufacık çocukların adama kafa tuttuklarına şahit oldum. Ne kadar üzücü. Bir diğer üzücü nokta ise insanların ilgisizliğiydi. 4,5 saat boyunca o parkurda dönüp durdum ve tıklık tıklım olan sahilde sadece 3 tane yaşlı teyze dönüp alkışladı ve destek verdi. Halkımızın spora ve sporcuya olan bu ilgisizliği gerçekten korkunç.

Koşunun ikinci yarısı ile birlikte mideme kramplar girmeye başladım. Midem hiç bir şey Kabul etmiyordu. Hayriyeden tuzlu bir şeyler istedim. Cp’lerdeki en büyük eksik tuzlu yiyeceklerin olmamasıydı. Hayriye patates cipsi ve çubuk kraker getirdi fakat çok az yiyebildim. Midem soda ve su dışında hiç bir şey Kabul etmiyordu. Kusmayı denedim ama beceremedim. Mide problemi ile birlikte koşmak da zorlaşmaya başlamıştı. Ama bu duruma ultralardan alışıktım. Ben de koş / yürü yapmaya başladım. Artık hiç bir şeyin moralimi bozmasına izin veremezdim. Keyfim yerindeydi. Parkurda Alpay Hoca ile bir video bile çekip bizi merak eden Aydos537 arkadaşlarımıza gönderdik. Yerel halktan destek alamıyorduk ama her tur dönüşünde sevgili ailemden ve organizasyon ekibinden aldığımız tezahüratlar bizi yeniden motive ediyordu.

Mutlu Sona Doğru
Son turun da sonuna geldim ve kızımla elele tutuşup finish tagına doğru koşmaya başladık. Triatlon dünyası için küçük ama benim için çok büyük bir hedefi daha tamamlamak üzereydim. Büyük bir mutluluk ve gururla finish noktasından geçip bu heyecanlı macerayı 14:17:25'lik bir derece noktaladım. Her ne kadar Ironman organizasyonu olmasa da soranlara “Ben IronMan’im” diyebilecektim artık 😊


Türkiye’de bir ilki gerçekleştiren 6 kişiden biriydim. 7 Bireysel yarışçıdan 6’sı bitirmişti. Öncelikle bütün katılımcıları cesaretlerinden ötürü tebrik ederim. Yarışın birincisi Harun Arman ile birlikte diğer finisher’lar Volkan Arslan, Murat Kırdı, Selçuk Oğuztürk ve özellikle sevgili Dostum Alpay Dede’yi canı gönülden tebrik ederim. Yarış boyunca desteklerini yanımızda hissettiğimiz tüm Aydos537 ailesine de teşekkür ederim.

Bir sürü aksaklık olmasına ragmen iyi niyeti ile çabalayan organizasyon ekibi Eventhlonu özellikle cesaretinden dolayı tebrik ederim. Bu organizasyonun devamını yaparlar mı emin değilim açıkcası. Bu yarışla birlikte böyle bir organizasyonu Türkiye’de yapmanın ne denli zor olduğunu da anlamış oldum.

Teşekkürlerin en büyüğü ise her daim yanımda olan ve beni motive eden sevgili aileme, sevgili karım Hayriye'ye ve sevgili kızım Ayşe Zübeyde’ye. Onların gücü, enerjisi ve desteği olmasa benim başarılı olma şansım yok 😊  

Yarış Performansımın Garmin Linki:

https://connect.garmin.com/modern/activity/2911381765

Yarış boyunca kullandığım malzemeler

                Yüzme
·         Nabaiji yüzücü taytı
·         Orca Sonar WetSuit
·         Speedo Biofuse gözlük. Bu gözlüğü herkese tavsiye ederim. Görüş açısı çok yüksek, açık deniz için çok başarılı bir gözlük

                Bisiklet
·         Merida Reacto 500 Bisiklet
·         XLC Pro AeroBar
·         Profile Design Aero HC Suluk
·         Ansal spordan aldığım bisiklet taytı ve forması (Marka ve model bilmiyorum açıkcası 😊)
·         Shimano R064 SPD SL Ayakkabı
·         Btwin 120 Kilometre saati
Koşu
·         Under Armor Split Şort
·         Nike Kolsuz Tshirt
·         Kalenji şapka

·         NB 1080v7 Ayakkabı

Comments

  1. Tebrikler, tum detayi ile harika vi yazi olmus, ellerine saglik

    ReplyDelete
  2. Ellerine sağlık, harika olmuş.

    ReplyDelete

Post a Comment

Popular posts from this blog

Ultra Trail Du Mont Blanc 2017

Uyumamam lazım, uyursam bir daha kalkamam. Neye ihtiyacım var? Su. Suyumu doldurmam lazım. Midem düzeldi artık, bir şeyler yemem şart. Kahve! Kahve içmem lazım. En iyisi soğuk suyla yüzümü yıkıyayım. Yaa kim çıkarıcak şimdi eldivenleri...  Trient istasyonunda çadırın ortasında dikilmiş, batonlara yaslanmış vaziyette kendi kendime konuşuyordum. Adeta paralize olmuş, gözlerimi açık tutmakta zorlanıyordum. 34 saattir koşuyor ve yürüyordum. Daha ne kadar sürecek bu iş? Oysa ne kadar güzel başlamıştı herşey! Koşmaya başladığımda arazi koşuları hakkında hiç bir bilgim yoktu. Pendik sahilden başlayıp Bostancı’ya, Caddebostan’a kadar koşardım. O zamanlar tek hedefim kilo vermek ve İstanbul Maratonunu bitirmekti. Kilo verdim, İstanbul Maratonu’nu da bitirdim 😊  Team Kronos’un düzenlediği Aydos koşuları ile arazi koşuları ile tanıştım. Sonra yol koşuları beni hiç çekmez oldu. Youtube sayesinde Utmb’den haberdar oldum ve ben de birgün bu yarışı koşucam diye kendi kendime söz verdim. Asl

Salomon FellRaiser İncelemesi

Fell Running ya da Hill Running ilk olarak İngilterede hayat bulmuş. Kayıtlara göre ilk yarış 1064 yılında İskoçya’da koşulmuş. Hikayeye göre Kral Malcom kendine ulak seçmek için bir yarış düzenlemeye karar verir. Braemar bölgesindeki Creag Choinnich tepesine ilk çıkıp inicek olanın kazanacağı bir yarış düzenler. MacGregor kardeşlerden küçük olanı zirveden ilk dönen olur ve kral tarafından ödüllendirilir. Kısaca FellRunning zorlu, teknik, yumuşak zeminlerde yapılan, hedef tepeye ilk tırmanıp geri dönenin kazandığı yarışlar olarak tanımlanabilir. Salomon'un Fell Raiser’ı da ismini bu yarışlardan alıyor. Salomona göre FellRaiser S-Lab FellCross’dan esinlenerek tasarlanmış. Hafif, düşük profilli, çabuk kuruyan, özellikle çamurlu ve yumuşak zeminlerde kullanımı amaçlanan bir arazi ayakkabısı. Ayakkabının topuk/burun yükseklik farkı 6 mm. Topukta 12mm, burunda ise 6 mm. Slab serisi kadar minimalist değil, daha fazla yastıklama sunuyor. Fakat gene de oldukça hafif bir