Skip to main content

Raidlight Aladağlar Sky Trail 2016

Geçen sene Aladağlar Sky Trail için kayıtların açıldığını görünce hiç düşünmeden hemen kayıt olmuştum. Daha sonraki süreçte ise TDS koşacağım, iki yarışın tarihinin çok yakın olması ve Aladağların zorlu coğrafyası ile ilgili yazılar okuyunca riske girmek istememiş ve kaydımı sildirmiştim. Bu sene herhangi bir engelim olmadığı için kaçırmak istemiyordum.

Kayıtlar açılır açılmaz hemen başvurdum. Bu sene yarışa katılabilmek için bir takım ön koşullar getirdiler. Özetle yarışın üstesinden gelebileceğinizi geçmiş tecrübelerinizle ispat etmeniz isteniyordu. Önümüzdeki senelerde UTMB gibi bir puanlama sistemi gelirse şaşırmam açıkcası :) 

İznik ve Tahtalı yarışları sonrası muhtemelen yeteri kadar dinlenmediğim için ciddi bir şekilde sakatlandım. Aydos’ta arkadaşlarla koşarken iki kalçamında yanlarında yanma şeklinde bir ağrı başladı. Acı o kadar dayanılmazdıki koşuyu kesmek zorunda kaldım. Acı eşiğim bir hayli yüksek aslında, o yüzden oldukça da şaşırdım bu duruma. İlk bir iki gün yürümekte dahi zorlandım. Hatta yürüyüş şeklim bile değişti :) Biraz dinleneyim, nasıl olsa ramazan geliyor zaten oruç yüzünden idman sayısı ve yoğunluğu düşecek o ara iyileşir diye düşündüm. Ağrılar geçmeyince doktora gittim. Önce bursit olduğunu düşündük ve 15 gün boyunca hiç bir şey yapmadım. Ağrılarım azaldı ama geçmedi hatta belim de ağrımaya başladı. Gerçi bu bel ağrısı uzun zamandır dönem dönem ortaya çıkıyordu. Belim için MR çektirdim. MR sonucunda geçmişte yaşadığım bir travma yüzünden –ya motorsiklet ya da kayak kazası- son omurumda bir kırık ve belimde kayma olduğu ortaya çıktı. Doktor herhangi bir müdahale yapmayalım, sen koşmana devam et, koşu bunu daha kötüye götürmez, hatta koşuya başlamayıp kilo vermemiş ve kaslarını güçlendirmemiş olsan şimdi  ciddi bir problemin olurdu dedi :) Bu beni çok rahatlattı ama kalçalarımın yanlarındaki ağrı hala geçmemişti. Bunun üzerine bir fizyoterapiste yönlendirdi beni. Detaylı bir muayene sonucunda sorun IT Band çıktı. Ben IT Band problemi sadece dizde olur sanıyordum ama kalçadaki başlangıç noktasında da aynı problem ortaya çıkabiliyormuş.

Tedavi ise dinlenme, buz, esnetme ve güçlendirme çalışmaları. Elimden geldiği kadar uyguladım bu tedavi yöntemini. Biraz olsun form tutabilmek için her fırsatta yüzmeye çalıştım.  Erciyes Ultra benim için hayal olmuştu ama Aladağları koşmak istiyordum. Aladağlara iki hafta kala yavaş yavaş jog atmaya başladım. Pek bir ağrı, sızı olmadığı için Aladağlardan önceki haftasonu Cumartesi ve Pazar günü Aydos’ta 14 ve 24K’lık iki idman yaptım. 24K’lık idmanda performans olarak çok zorlandım. Pek bir ağrım yoktu ama gözüm korkmuştu açıkcası.

Haftalar sonra Aydos Zirve :)
Yarış için Cuma sabahı yola çıkacaktık. Salı ve Çarşamba günleri de yavaş tempo İTÜ’nün atletizm pistinde iki koşu yaptım. Bu koşular sonrasında ise gene iki yanımda hafif yanmalar başladı. Fakat kararım kesindi: Koşuya başlıyıcam, mümkün olduğu kadar temkinli gidicem, koşamayacak duruma gelirsem de yarışı bırakacaktım. Tek amacım cutoff’lara yakalanmadan ve sakatlığımı nüksettirmeden yarışı tamamlamaktı. Çok mantıklı gelmeyebilir ama ikinci bir Erciyes vakası yaşamak istemiyordum. Sakatlık sonrası çok ısrarcı olmamak lazım ama sadece yatarak da sakatlık iyileşmiyor :)

Uçağımız sabah 6:15’de idi. Sorunsuz bir şekilde Kayseri’ye indik, arabamızı kiraladık ve Demirkazık köyüne doğru yola çıktık. Yaklaşık 1.5 saatlik bir yolculuk sonrası Demirkazık’a ulaştık. Dağ evi 1600mt’lerdeydi ve bütün organizasyon bu dağ evinin etrafında şekillendirilmişti. Geldiğimizde çadır alanı nerdeyse dolmuştu. Biz dağ evinde kalacaktık. Odamıza yerleşip biraz dinlendik ve sonra kayıt ve malzeme kontrolüne gittik. Geçen seneki raporlarda malzeme kontrolünün ne kadar ciddi yapıldığını okumuştum. Gerçekten bir hayli ciddiydiler bu konuda. Bence olması gerekende bu. Gene geçen seneki raporlara göre bu konu yüzünden bir hayli tartışma olmuştu. Aynısı gene tekrarlandı. Çok gereksiz. Arkadaş aylar önce açıklanmış liste, neyi uzatıyorsun? Herşey öncelikle senin güvenliğin ve sağlığın için. Yaptığın/yaptığımız çok ciddi sonuçlar doğurabilecek bir iş, bunun farkında olup ona göre davranmak gerekir. Aydos koşu gurubumuzdan Tanzer’de yağmurluğu uygun olmadığı için kontrolleri geçemedi ve gidip sıfır bir Raidlight yağmurluk aldı. Bu vesile ile –eğer bir şekilde yırtmazsa- çok uzun yıllar kullanabileceği süper bir ekipman sahibi oldu. Güle güle kullan Tanzer :)

Tanzer Yeni Cicisiyle :)
Malzeme kontrolü sonrası Demirkazık’a çıkarken gördüğümüz Alabalık tesisine öğlen yemeğine gittik. Ardından teknik toplantıya kadar dinlenme ve yayma moduna geçtik.

Elma Ağaçları Arasında Çok Güzel Bir Tesis

Yarışın büyük bir çoğunluğu 3000mt’nin üzerinde geçecekti ve 3500mt üzerinde 3 zirveye çıkacaktık. Açıkcası irtifanın beni nasıl etkileyeceğini merak ediyor, biraz da korkuyordum. Daha önce gelip aklimatizasyon yapmak isterdim ama bizim gibi 8-5 çalışan adamlar için izin almak pek öyle kolay olmuyor. Bekleyip görmekten başka yapacak bir şey yoktu  :)

En Büyük Destekçim Eşim Her Zaman Yanımda :)
Yarıştan kısa bir süre önce Cutoff süreleri değiştirilmişti. İlk istasyon olan Çelikbuyduran’ın cutoff süresi 5 saatten 3,5 saate indirilmişti. Geçen seneki istatistiklere göre burayı 3,5 saatin üstünde geçenlerin çok büyük bölümü yarışın ilerleyen safhalarında cutoff’a takılmıştı. Bunun önüne geçmek için böyle bir karar alınmış. Yarışın sitesindeki bilgilere göre Çelikbuyduran istasyonu yarışın 12,4. km’sinde ve bu istasyona kadar 1890mt yükseklik kazanımı var. Oldukça zor. Açıkcası doğru dürüst bir idmanım olmadığı için biraz korkmaya başladım. Yarışa bu sene eklenen 3. Zirveden de bahsedildi ama anlatılanlar bence o sektörün zorluğunu yansıtmaktan uzaktı. Ya da ben anlayamadım. Yaşayıp öğrenecektik.

Cumartesi sabahı 03:00’de kalktım. Kahvaltımı yapıp son hazırlıkları tamamladıktan sonra 4:30 gibi start alanına indim. Burada bir kez daha malzeme kontrolü yapıldı. Bence bu kontrol gereksiz. Ciddi bir yığılma oldu ve yarışçılar ister istemez gerildi. Yarış içinde istasyonlardan birinde rastgele malzeme kontrolü yapılsa daha iyi olur. Tabii bu kontrol o istasyona gelen herkese mutlaka yapılmalı. 

Start Öncesi Malzeme Kontrolü
Yarış öncesi Natalie ile fotoğraf çektirme şansımız oldu. Böyle önemli bir koşucunun gelmesi ve birlikte start almak müthiş bir şey. Başka bir spor dalında böyle bir şansınız olamaz :)



Startla birlikte ön gurup fırladı gitti. Benim zaten yetersiz olan gücümü mümkün olduğu kadar tüm yarışa yaymam gerekiyordu. O yüzden temkinli bir şekilde başladım. Startla birlikte traktör yolundan tırmanmaya başlıyorsunuz. İlk 1K yavaş tempo koştum, sonra yürü/koş yapmaya başladım. Göreceli düz yerlerde koşmaya çalışıyordum. Bir süre sonra traktör yolundan ayrılıp dar bir patikaya girdik. Burada eğim hala pek fazla değildi. Sokullupınar kontrol noktasından sonra işler değişti :) Büyük taşlardan oluşan gevşek, çarşak bir zemin başladı ve eğim arttı. Tam da burada önümde giden Elena’yı yakalayıp geçtim. Kendimce güzel bir ritm tutturup tırmanmaya başladım. Bu tırmanışta bir kaç kişiyi daha geçtim. Geçen senin raporlarından okuduğum meşhur Kapı’dan geçtim. Gerçekten Kapı gibi :) Saatime baktığımda 12.5K olmuştu ama Çelikbuyduran CP görünürde yoktu. Bir süre sonra bir drone sesi duyunca CP’nin yakında olduğunu anladım. Çok geçmeden Çelikbuyduran CP’ye ulaştım. 2:33:38’de ulaşmışım buraya. Korktuğum başıma gelmemişti. Cutoff’dan yaklaşık 1 saat önce gelmiştim ve açıkcası moralim yükselmişti. Fazla oyalanmadan Emler Zirve’ye doğru tırmanmaya devam ettim. Yarış boyunca CP’lerde mümkün olduğu kadar az oyalanmaya çalıştım. Genelde suyumu doldurup bir iki bir şey atıştırıp, bir bardak kola içip devam ettim.

3000mt’yi geçmiştim ve yükselmeye devam ediyordum. Başağrısı vb. herhangi bir sıkıntım yoktu. Emler Zirveye yaklaşırken Fırat Kara’yı yakaladım. Ard arda zirveye çıktık. Burası benim şimdiye kadar çıktığım en yüksek nokta. Buradaki arkadaşlardan fotoğraf çekmelerini istedim, ben de bir iki foto çektim. Bu arada Fırat uçmuş gitmişti :)
Emler Zirve
Emler Zirve'den Manzara
İniş Başlasın. Foto:Ramazan Bozkurt
Emler Zirve’den Direktaş’a doğru çarşak zeminde kayak yapar gibi inmeye başladım. Çok eğlenceliydi açıkcası. Bu zemine alışkın dağcılar gerçekten çok hızlı iniyorlar :)

Direktaş’a geldiğimde hala kendimi iyi hissediyordum. Biraz soluklanıp gerekli takviyeleri yaptıktan sonra MTA zirveye çıkmak için ayrıldım. Gene geçen seneki raporlara göre mental olarak bir hayli zorlayıcı bir çıkış beni bekliyordu. Gerçekten yazıldığı gibi katırların açtığı patikada zigzag çizip duruyorsun ama bir türlü zirve gelmiyor :) Yukarı bakmanın bir faydası yok. Kafamı eğdim bakışlarımı düşürdüm ve sadece tırmanmaya devam ettim. 

Sonunda bir gönüllünün olduğu zirveye geldim. Dedim zirve burası mı? “Yok, çok az kaldı” diyip kümbet vari bir tepeyi gösterdi. Zirveye hafif eğimle çok az bir yolum kalmıştı. 2. Zirve’de bitti derken birden başım dönmeye başladı. Başım döne döne yavaş yavaş yürüyerek zirveye çıktım. Emler zirvede olmayan MTA zirvede başıma geldi. Burada biraz soluklandım. Soner bana inişi anlattı ve dikkatli olmam gerektiğini söyledi. Gene geçen seneki raporlardan buradan inişin zorlu ve tehlikeli olduğunu biliyordum. Zorlu, tehlikeli ama çok güzel bir iniş sonrası Maden Yayla’ya doğru devam ettim. Arada bir noktada Derya Duman vardı, poz verdim fotoğrafımı çekti :)

Bu noktadan sonra işler benim için değişmeye başladı. İdmansızlık ve dolayısıyla güçsüzlük artık kendini belli etmeye başlamıştı. Zorlanmaya başladım. Bacaklarım ufak ufak koşmaya isyan etmeye başladı. Midem de kötü olmaya başladı, ilginç bir şekilde üşümeye başladım.

Maden Yayla istasyonuna geldiğimde üşümem artmıştı ve sıcak bir şeyler içmek istiyordum. Burada bir çay içtim, çok iyi geldi. Ben çay içerken Elena geldi istasyona. Benden hemen önce ayrıldı istasyondan. Ben de arkasından takip etmeye başladım. Elena çok güçlü bir şekilde gidiyordu, benim bacaklar ise artık gitmiyordu. Dolayısıyla aramızdaki fark açılmaya başladı. Karagöl’e geldiğimizde kendimi çok iyi hissetmiyordum. Bacaklarım yanıyordu ve enerjim kalmamıştı. Bir jel yedim. Bu noktadan sonra parkurun yeni eklenen bölümüne giriyorduk. Önce geniş bir patikadan tırmandık sonra büyük kayaların arasından seke seke geçip yarış sonunda herkesin konuştuğu meşhur çarşak tırmanışa ve yarışın en zor bölümüne geldik. Bu arada Elena’ya yetişmiştim. 

Midem daha da kötü olmuş beni zorlamaya başlamıştı. Kendi kendime söylenerek tırmanmaya çalıştım. Fakat tırmanmak ne mümkün. İki baton ve ayaklarım çarşak zemine gömülmüş olmasına rağmen aşağı doğru kayıyordum. Görevli arkadaş kaya duvara yakın çıkmaya çalışın diye uyarıyordu. Bence özellikle bu ilk kısımda yukarıdan aşağıya doğru bir ip çekilmesi gerekiyordu. Gerçekten çok riskliydi bu bölge. Bir hayli söylendim burada. Yarış sonrasında düşündüğümde aslında burada bir hata yaptığımı anladım. Burayı batonlarla çıkmaya çalışmak çok anlamsızdı. Batonları hemen katlayıp asmalı ve iki elimi kullanarak çıkmalıydım. Bu şekilde çok daha az efor harcayarak kolayca çıkabilirdim. Aslında benzer durumları 2015 senesinde katıldığım TDS yarışında da deneyimlemiştim. Baton çok faydalı ama bu gibi durumlarda size aslında ayak bağı oluyor. İki elinizi kullanarak daha kolay ve hızlı hareket edebiliyorsunuz. TDS’den sonra batonlarla sırt çantamın uyumlu olması ve çok kolayca çantaya asıp iki elimi serbestçe kullanabilmem gerektiğine karar vermiştim. Uzun mesafeli ultralarda koşulabilecek yerlerde batonu elde taşımakta bir süre sonra sinir bozucu olabiliyor. Bu amaçla biraz araştırma ve bütçede yer açma çalışmalarından sonra aşağıdaki batonları ve bele asma aparatını aldım.

Batonları kolayca asıp devam edebilirdim ama muhtemelen beynime yeterli oksijen gitmediği için ancak yarış sonrası aklıma geldi. Neyse, her yarış ayrı bir tecrübe değil mi zaten? :)

İlk çarşak bölümü geçtikten sonra bu sefer kafam büyüklüğünde kenarları bir hayli keskin kayaların olduğu bir bölümü geçtik. Burada kayalar tozluğumu kesti :) Daha sonra büyük kayaların olduğu kısa bir tırmanış yaptım  ve en dik olan son bölüme ulaştım. İlk çarşak bölümde bacaklarımda kalan bütün gücü harcamıştım. İlerleyemiyor, nefesimi bir türlü düzenleyemiyordum. Bu bölümde sanırım en az beş defa mola verdim. Sonunda zirveye çıktığımda tam anlamıyla tükenmiştim. Bir yarışa yeteri kadar hazırlanmazsam başıma neler geleceğini uygulamalı olarak yaşıyordum. Midem iyice kötüleşmişti. Zirve sonrası çarşak zeminden aşağı kolayca indim. Demirkazık kuzey yüzü tüm güzelliğiyle tam karşımdaydı. 
 
DemirKazık Kuzey Yüzü

Burada eğim ve zemin koşmaya müsaitti ama ben hiç bir şekilde koşamıyordum. Koşmaya çabaladıkça midem ağzıma geliyordu. Kusmak istemiyordum. Sevmiyorum kusmayı. Şimdiye kadar bir kere Antalya Maratonu sonrası kusmuştum. Bu derece mide problemi ilk defa başıma geliyordu. Son yediğim Deniz Tuzlu&Çikolatalı jel mi yoksa yükseklik mi esas nedendi bilemiyorum açıkcası. Tekepınarına doğru dik ve sert bir yokuştan aşağı indim ve Cimbar vadisine ulaştım. Sol tozluğum koptuğu için ayakkabımın içine taşlar giremeye başlamıştı. Tozluksuz bu parkurda koşulmaz :) Koşamadığım için hızlı tempo yürümeye çalışıyordum. Bu arada iki, üç kişi geçti gitti. 



Sonunda Tekepınarına ulaştım. Sevgili Mustafa Üçbilek karşıladı beni. Son istasyon olmasına rağmen yarış sonrası baktığımda en çok süreyi bu istasyonda harcamışım. Bir hayli yedim, çay içtim ve ayrıldım. Dün akşamki teknik toplantıdan beri herkes Tekepınarından sonra traktör yolu var kolayca yokuş aşağı koşacaksınız diyordu ama istasyon sonrası kısa, dik bir çıkış bizi bekliyordu. Bundan sonra da traktör yolu yoktu yerine güzel single track bir patika vardı. Sadece finish öncesi son kontrol noktasına gelirken yaklaşık 1K’lık bir traktör yolu vardı. Tekepınarındaki yeme içme sonrası midem daha iyi durumdaydı ve yavaş yavaş koşabilmeye başlamıştım. Cutoff’a kalmayacağım garanti olduğu için mutlu mesut manzaraya bakarak indim, indim ve gene indim :) Her iki kalçamda da hala bir problem yoktu. Bu durum keyfimi ve mutluluğumu daha da arttırıyordu. 

Dağevi görünmüştü artık. Açık arazide işaretleri takip ederek başlangıçta kullandığımız traktör yoluna çıktım. Hayriye biraz aşağıda düdük çalarak beni bekliyordu. Köyün çocukları da gelmiş bana doğru bağıra çağıra koşuyorlardı. Elele tutuşarak son metreleri birlikte koştuk ve bu zorlu yarış kendi adıma gayet başarılı bir şekilde bitmiş oldu. 

Adaşım Mehmet ile Finish Hatırası :)
Koştum Hak Ettim :)
Böyle zorlu bir coğrafyada bu ölçekte bir yarış düzenlemek gerçekten cesaret gerektiren bir iş. Fakat bütün ekip çok başarılı bir çıkardı diyebilirim. Bu kadar çok gönüllüyü bir araya getirmek müthiş bir iş. Her bir gönüllüye ayrı ayrı teşekkür etmek gerekir. CP’ler arasındaki kontrol noktaları çok iyiydi. Her noktadan geçişte oradaki gönüllü bir sonraki kontrol noktasına sizin geldiğinizi söylüyordu. Güvenlik adına iyi düşünülmüş bir detay. En büyük eleştiri son eklenen zirve çıkışı için yapılabilir. Oraya seneye mutlaka ekstra güvenlik önlemi alınmalı ve ip çekilmeli. Organizasyonda emeği geçen herkese tekrar teşekkürler.

Koşunun Strava ve Garmin Connect Linklerini aşağıda bulabilirsiniz:

https://www.strava.com/activities/675192034

https://connect.garmin.com/modern/activity/1302612462

Eğer şartlar uygun olursa seneye gene katılmak isterim bu zorlu maceraya :)

Kullandığım malzemeler:
  • ·         Salomon Exo Wings Short
  • ·         Salomon Fast Wing Tshirt
  • ·         Nike Pro içlik
  • ·         Salomon Exo Calf
  • ·         Raidlight Şapka
  • ·         Buff
  • ·         Salomon Fellraiser ayakkabı
  • ·         Salomon Advanced Skin 14+3 Çanta
  • ·         Garmin Fenix3
  • ·         Black Diamond Ultra Distance Baton















Comments

  1. Eline sağlık Mali, bir çırpıda okudum.

    ReplyDelete
  2. merhabalar bel asma aparatını nereden aldınız acaba :) tebrik ederim tekrardan

    ReplyDelete

Post a Comment

Popular posts from this blog

Ultra Trail Du Mont Blanc 2017

Uyumamam lazım, uyursam bir daha kalkamam. Neye ihtiyacım var? Su. Suyumu doldurmam lazım. Midem düzeldi artık, bir şeyler yemem şart. Kahve! Kahve içmem lazım. En iyisi soğuk suyla yüzümü yıkıyayım. Yaa kim çıkarıcak şimdi eldivenleri...  Trient istasyonunda çadırın ortasında dikilmiş, batonlara yaslanmış vaziyette kendi kendime konuşuyordum. Adeta paralize olmuş, gözlerimi açık tutmakta zorlanıyordum. 34 saattir koşuyor ve yürüyordum. Daha ne kadar sürecek bu iş? Oysa ne kadar güzel başlamıştı herşey! Koşmaya başladığımda arazi koşuları hakkında hiç bir bilgim yoktu. Pendik sahilden başlayıp Bostancı’ya, Caddebostan’a kadar koşardım. O zamanlar tek hedefim kilo vermek ve İstanbul Maratonunu bitirmekti. Kilo verdim, İstanbul Maratonu’nu da bitirdim 😊  Team Kronos’un düzenlediği Aydos koşuları ile arazi koşuları ile tanıştım. Sonra yol koşuları beni hiç çekmez oldu. Youtube sayesinde Utmb’den haberdar oldum ve ben de birgün bu yarışı koşucam diye kendi kendime söz verdim. Asl

Samsun Uzun Mesafe Triatlonu

  Nerden Çıktı Bu Triatlon Merakı? Daha önceki raporlarımda spora zayıflamak için başladığımı yazmıştım. 2011 yılında 100 kilonun üstündeydim ve artık zayıflamam gerektiğinin farkına varmıştım. Bu farkındalık ya da aydınlanma apayrı bir yazı konusu olabilir; öncesinde ciddi ciddi pek de kilolu olmadığıma inanıyordum açıkcası 😊 Kilo vermek için şirketin spor salonuna inip herkesin yaptığı gibi koşu bandında koşmaya başladım. 2K, 3K derken kesintisiz 5K koşabilmeye başladım. Bu dönemde şirketten arkadaşım -gene benim gibi bir hayli kilolu- Aydın’da bana eşlik ediyordu.   Yavaş yavaş kilo vermeye de başlamıştım. Aydın’dan   “madem spor yapıyoruz, bir hedefimiz, bir amacımız olsun, bir yarış belirleyelim onun için idman yapalım” önerisi çıktı. Kendisi Triatlon meraklısı olduğu için Triatlon yapmak istiyordu. Nasıl olur, nerde olur, nelere ihtiyacımız var diye bakınırken bir diğer sevgili dostum Alper bize bir hayli yardımcı oldu ve “gelin Kuşadası triatlonu için hazırl

Salomon FellRaiser İncelemesi

Fell Running ya da Hill Running ilk olarak İngilterede hayat bulmuş. Kayıtlara göre ilk yarış 1064 yılında İskoçya’da koşulmuş. Hikayeye göre Kral Malcom kendine ulak seçmek için bir yarış düzenlemeye karar verir. Braemar bölgesindeki Creag Choinnich tepesine ilk çıkıp inicek olanın kazanacağı bir yarış düzenler. MacGregor kardeşlerden küçük olanı zirveden ilk dönen olur ve kral tarafından ödüllendirilir. Kısaca FellRunning zorlu, teknik, yumuşak zeminlerde yapılan, hedef tepeye ilk tırmanıp geri dönenin kazandığı yarışlar olarak tanımlanabilir. Salomon'un Fell Raiser’ı da ismini bu yarışlardan alıyor. Salomona göre FellRaiser S-Lab FellCross’dan esinlenerek tasarlanmış. Hafif, düşük profilli, çabuk kuruyan, özellikle çamurlu ve yumuşak zeminlerde kullanımı amaçlanan bir arazi ayakkabısı. Ayakkabının topuk/burun yükseklik farkı 6 mm. Topukta 12mm, burunda ise 6 mm. Slab serisi kadar minimalist değil, daha fazla yastıklama sunuyor. Fakat gene de oldukça hafif bir