Uyumamam lazım, uyursam bir daha kalkamam. Neye ihtiyacım var? Su. Suyumu
doldurmam lazım. Midem düzeldi artık, bir şeyler yemem şart. Kahve! Kahve içmem
lazım. En iyisi soğuk suyla yüzümü yıkıyayım. Yaa kim çıkarıcak şimdi
eldivenleri... Trient istasyonunda
çadırın ortasında dikilmiş, batonlara yaslanmış vaziyette kendi kendime
konuşuyordum. Adeta paralize olmuş, gözlerimi açık tutmakta zorlanıyordum. 34
saattir koşuyor ve yürüyordum. Daha ne kadar sürecek bu iş? Oysa ne kadar güzel
başlamıştı herşey!
Koşmaya başladığımda arazi koşuları hakkında hiç bir bilgim yoktu. Pendik
sahilden başlayıp Bostancı’ya, Caddebostan’a kadar koşardım. O zamanlar tek
hedefim kilo vermek ve İstanbul Maratonunu bitirmekti. Kilo verdim, İstanbul
Maratonu’nu da bitirdim 😊 Team Kronos’un düzenlediği Aydos koşuları ile
arazi koşuları ile tanıştım. Sonra yol koşuları beni hiç çekmez oldu. Youtube
sayesinde Utmb’den haberdar oldum ve ben de birgün bu yarışı koşucam diye kendi
kendime söz verdim.
Aslında 2016 Utmb yarışı için çok hevesliydim. Fakat kurada şans bana
gülmedi. Çok üzülmüştüm. Hayriye beni teselli edip “Merak etme seneye hep
birlikte gidicez” demişti. Gerçekten de öyle oldu.
Kura sonuçlarının açıklanacağı gün bilgisayarın başında büyük bir heyecanla
beklediğimi hatırlıyorum. Sürekli sayfayı güncelleyip duruyordum. Üniversite
sınavı sonuçlarını bu kadar heyecanlı beklememişimdir herhalde. Sonuçlar
açıklandı ve Aydos537 koşu gurubumuzdan kuraya katılan herkese şans güldü:
·
Mehmet
Ali OK UTMB
·
Alp
Aslan TDS
·
Tanzer
Satır TDS
·
Harun
Alışır CCC
·
Serdar
Ülker OCC
Harun bazı özel sebebler nedeniye yarışa gitmekten vazgeçti. Onun haricinde
tüm ekip Utmb haftası Chamonix’deydik 😊
Ulaşım ve Konaklama
Kura sonuçları açıklandıktan sonra ilk işim kalan yarış ücretini yatırıp
kayıdımı kesinleştirmek oldu. 2015'de Tds koştuğum için konaklama ve ulaşımı
bir an önce halletmem gerektiğini biliyordum. Chamonix turistik bir kasaba
olduğu için konaklama olanakları bir hayli fazla. Fakat yarış haftası nerdeyse
hiç yer kalmıyor. Herkes aylar öncesinden kalacağı yeri ayarlıyor. Hemen
2015’de kaldığımız kulübenin sahibi ile iletişime geçtim. Daha sonuçlar
açıklanalı bir kaç gün olmuştu ama Paul kulübeyi yarış haftası için çoktan
kiralamıştı bile. Aslında bir anlamda daha iyi oldu. Serdar’la birlikte kalmaya
karar verdik ve Airbnb üzerinden iki ailenin kalacağı çok güzel bir apartman
dairesi kiraladık. Yarışın start noktasına da oldukça yakındı. Utmb’ye
katılacaklara otel yerine ev kiralamalarını tavsiye ederim. Evler yemek yapmak
için full donanımlı oluyor. Bu şekilde yemeklerinizi evde kendiniz
hazırlayabilir ve masraflarınızı azaltabilirsiniz. Türk usulü kahvaltı
yapabilmek de gerçekten güzel oluyor 😉
Konaklama işini hallettikten sonra ulaşımı da gecikmeden hallettik.
Chamonix’e en kolay ulaşım uçakla Cenevre’ye uçmak ve Cenevre’den kara yoluyla
Chamonix’e geçmek. Cenevre havaalanından Chamonix’e otobüsler var. En
bilinenleri AlpyBus İnternet sitelerinden önceden rezervasyon yapmanızı
tavsiye ederim. Mümkün olduğu kadar erken ve gidiş-dönüş olarak rezervasyon
yapın. Bu şekilde en uygun fiyatı alırsınız.
Oldukça başarılı ve sorunsuz çalışıyorlar. Biz Occ ve Utmb boyunca
Cp’lerde birbirimizi takip etmeyi planladığımız için araba kiraladık. Araba
kiralamamız çok isabetli olmuş. Kendi adıma Utmb Cp’lerinde ailemi
arkadaşlarımı görmek inanılmaz bir motivasyon kaynağı oldu bana.
Şubat ayı bitmeden uçak biletlerimizi almış ve bütün rezervasyonlarımızı
tamamlamıştık. Geriye hazırlanmak ve yarışı koşmak kalmıştı 😊
Hazırlık
Sonuçlar açıklandıktan sonra 2017 senesi için en büyük
hedefim belli olmuştu: Utmb. Mont Blanc’ın etrafını çepeçevre dolaşan
patikalardan geçen, 171K uzunluğunda, 10000 m yükseklik kazancı içeren çok
zorlu bir yarış. Böyle bir yarışa nasıl hazırlanılır?
Parkur Haritası |
Parkur Yükseklik Profili |
Bu kadar uzun mesafeli ve zorlu bir yarışı bitirebilmenin en önemli faktörü
bence zihinsel hazırlık. Zihinsel hazırlık anlamında hiç zorlanmadım
diyebilirim. Kura sonuçları açıklandıktan sonra yaptığım idmanların, katıldığım
yarışların nerdeyse tamamında aklımda Utmb vardı. Kafamda sürekli Utmb’yi
bitirdiğim anı canlandırıyordum 😊 İki geceyi dağda, parkurda geçirmek zorunda
kalacağım bu yarışı şartlar ne olursa olsun bitirecek ve o finish tag’ının
altından geçecektim.
Fiziksel
hazırlık anlamında yılı ikiye bölmeye karar verdim. İlk yarının hedefi İznik
Ultra olacaktı. İkinci yarının hedefi ise Utmb. Her iki yarış öncesi fiziksel
olarak en üst seviyede olmayı hedefledim. İznik sonrası biraz dinlenip ardından
idmanları yoğunlaştıracaktım. Bu dönemin sonlarına doğru Erciyes Ultra’ya
katılacak ve ardından Utmb için son hazırlıklarımı yapacaktım. Çok fazla yarışa
katılmak istemiyordum açıkcası. Geçen sene bu hataya düşmüş ve sakatlanmıştım.
Senenin ilk yarısında planlarımı tutturdum diyebilirim. 2017 İznik Ultra öncesi
çok güzel bir hazırlık dönemi geçirdim. İznik’te en iyi derecemi yapmam da bunu
doğruluyor. Fakat İznik öncesi başlayan kasık ağrım özellikle yarışın ikinci
yarısında beni çok rahatsız etti. Yarış sonrası bu ağrı sürekli azaldı ama tam
olarak geçmedi. Hala da geçmiş değil. Zaten dinlenme dönemine girdiğim için zaman
içinde geçer diye düşündüm. Bu dönem içinde cross training yapmış olurum diye
Eventhlon’un düzenlediği Gelibolu Orta Mesafe (Half IronMan) triatlonuna
katılmaya karar verdim. Özellikle bisiklette çok zorlanmama rağmen bu yarışı da
başarı ile bitirdim. Bu yarış önümüzdeki seneler için yeni hedefler belirlememe
sebeb oldu 😉 Gelibolu sonrası idmanlarımı yoğunlaştırmaya
başladım.
İznik 2017 |
Gelibolu Triatlonu 2017 |
Aydos’ta
haftasonu uzunlarına başladım. Fakat kasık ağrım orada öylece duruyordu. Bazen
hafif, bazende şiddetli ağrıyordu. Pistte hız idmanları yapmakta zorlanıyordum.
Sonunda korka korka doktora gittim. Muayeneydi, Mr’dı derken ağrılarımın
sebebinin sol labrumdaki yırtık olduğu ortaya çıktı 😓 Doktorum artroskopi ile yırtığın dikilmesi
gerektiğini yoksa ilerleyen yaşlarda kalça protezine varacak kadar problemler
çıkarabileceğini söyledi. Doktor bunları anlatırken tek düşündüğüm Utmb koşup
koşamayacağımdı. Durumu hedeflerimi, planlarımı anlattım. Doktorum “Sana bugün
hemen yapalım ya da yarın yapalım demiyorum, sen git yarışını koş sonra gel.
Ona göre planlayalım” dedi. Ağrılar diye sordum “ağrı olacak tabii” dedi. Squad
benzeri bazı hareketleri yapmamı yasakladı. Bütün tavsiye ve önerilerini aldım.
Koşmak için izin almıştım ama Utmb’yi koşabilecek miydim bilmiyordum? Gerçekten
çok zor bir dönemdi benim için. Doktorumun tavsiyelerine uyarak ve aynı zamanda
ağrılarımın artmasına sebeb olan idman türlerini azaltarak –örneğin interval
idmanları- hazırlıklarıma devam ettim. Öncelikli hedefim sahip olduğum fitness
seviyesinin altına düşmeden yapabileceğimin en iyisini yapmaktı.
Net bir idman stratejim kalmamıştı. Duruma göre idman yapıyordum. Bu
karmaşa içerisinde Erciyes Ultra’ya katıldım. Fena koşmadım. Yaş gurubunda
ikinci oldum. Fakat beni asıl mutlu eden yarış boyunca kasığımda çok az ağrı
hissetmem oldu. Erciyes Utmb için umutlarımı arttıran beni yeniden motive eden
bir yarış oldu. Erciyes sonrası Aydos’ta 50K’lık 3 uzun koşu yaparak
hazırlıklarımı tamamladım. Artık geriye dinlenme dönemi ve yarış haftası kalmıştı 😊
Sky Erciyes Ultra 2017 |
Chamonix ve Yarış Öncesi
Cenevre uçuşumuz 29 Ağustos Salı günüydü. Biraz maceralı bir yolculuk oldu.
Uçakta yolculardan biri fenalaşınca kalkıştan yaklaşık bi yarım saat sonra
Sabiha Gökçen Havalanı’na geri dönmek zorunda kaldık. Yakıt ikmali ve personel
değişiminden sonra tekrar yola çıktık. Personel neden değişti açıkcası hala
anlamış değilim. Cenevre’ye indikten sonra sorunsuz bir şekilde arabamızı aldık ve yaklaşık 1.5
bir saatlik yolculuktan sonra Chamonix’e vardık. Ev sahibemiz Cenevre Havaalanı’ndan
Chamonix’e ulaşmak için gerekli bütün yol tarifini bile detaylı bir şekilde
göndermişti
Chamonix Yolcusu Kalmasın :) |
Chamonix’e tahminizden geç bir saatte vardık. Evimize yerleştikten sonra
market alışverişi yapıp buzdolabımızı doldurduk 😊 Çarşamba sabahı Alp ve Tanzer Tds koşmaya
başlayacaklardı. Alp çoktan çadırında dinlenmeye çekilmişti. Tanzer ve ailesi
ile buluştuk. Biraz sohbet sonrası Tanzeri’de dinlenmesi için oteline
uğurladık. Hava şimdilik harikaydı ve Chamonix cıvıl cıvıldı. Kasabayı ve Utmb
yarışlarının havasını anlatmak bence pek mümkün değil. Bütün kasaba bir bütün
halinde yarışları yaşıyor. Kendiniz gidip görmelisiniz. Gerçekten müthiş bir
festival. İster istemez heyecanlanıyor, duygusallaşıyorsunuz
Evimizin Bahçesinden Manzara |
Fisnih Tag'ı Fotosu Olmadan Olmaz |
Çarşamba sabahı ile birlikte LiveTrail uygulaması ile yaşamaya başladık 😊 Bu günkü planımızda sabah teleferikle Aguile du Midi’ye çıkmak ve
öğleden sonra ise kayıt işlemlerimiz tamamlamak vardı. Tabii her fırsatta
Tanzer ve Alp’in ve diğer Türk Tds koşucularını durumunu LiveTrail uygulaması
aracılığıyla takip ediyorduk. Aguile du Midi’yi Tds raporumda da anlatmıştım. 3842mt’ye
çıkıyorsunuz. Müthiş bir yer. Teleferik pahalı ama buraya gelirseniz mutlaka
çıkın.
Alp ve Tanzer Tds Startı Öncesi |
Aquile du Midi dönüşü eve dönüp yarış çantalarımızı aldık. Utmb’de iki tane
kafa feneri zorunlu olarak isteniyor. Ben yedek fener olarak ekibimizden
Alpaslan’ın fenerini almıştım. Gel görki son dakikada fener çalışmadı bir
türlü. Ne yaptıysak çalıştıramadık. Önce fuar alanına gidip Serdar’a yeni bir
çanta bana da orta halli yeni bir kafa feneri aldık (Alpaslan’ın fenerini
dönüşte kendisine teslim ettim. Pilleri taktı ve sürpriz!! Sorunsuz çalıştı 😃 )
Kayıt alanında biraz kuyruk vardı ama hızlı ilerliyordu. Yaklaşık 1 saat
sonunda ikimiz de kayıt işlemlerini bitirmiştik. Salondan ayrılırken Alper,
Elena ve Fırat ile karşılaştık. Ayak üstü biraz muhabbet ettik. Kayıt için
bizden de fazla son ana kadar beklemişlerdi. Aslında bence en doğru olan bu.
Eğer malzemelerinizden eminseniz saatlerce kuyruk beklemenize gerek yok. Kayıt
saatinin sonlarına doğru gidip, sıra beklemeden işinizi halledin. Emin
değilseniz erken gitmekte ve olası bir aksilikte eksik malzemeyi tedarik etmek
için zaman bırakmakta fayda var. Tercih sizin 😊
Check In Tamamlandı :) |
Artık kayıt işlemleri de tamamlandığına göre eve dönüp dinlenmeye
çekilebilirdik. Sabah Serdar’ın Occ startı vardı. Serdar, eşi Ceyda ve Ben
arabayla birlikte gidecektik. Hayriye ve kızım Ayşe Zübeyde evde kalacak, start
sonrası geri dönüp onlarıda alıcaz ve Serdar’ı Cp’lerde karşılayacaktık. Occ
startı İsviçre’nin Orsiere kasabasından veriliyor. Araba ile 1.5 saatlik bir
mesafede. Eve döndüğümüzde Tanzer’in yarışı yaşadığı mide problemleri
sonrasında bıraktığı haberini aldık. Moralimiz bozuldu. Alp ise kararlı bir
şekilde devam ediyordu.
Perşembe sabahı Ceyda ile birlikte Serdar’ı Occ için uğurladık. Tam start
öncesi müthiş bir sağanak başladı ve yağmur yarış sonuna kadar hiç dinmedi.
Eve dönüp Hayriye ve Ayşe Zübeyde’yi de aldıktan sonra. Gün boyu Serdar’ı
takip ettik. Serdar yaşadığı çok ciddi diz problemine rağmen süper bir yarış
çıkardı. En önemlisi yarıştan müthiş bir keyif aldı. Çok mutluydu ve gülümseme
yüzünden hiç eksik olmadı. Harika da bir finish yaşadı.
Biz Serdar’ı takip ederken Alp Tds’i bitirmişti. Maalesef onun finishini
göremedik. Alp’de müthiş bir iş başardı. Hem Serdarı hem de Alp’i bu vesile ile
buradan tebrik ederim 😊
Hepimizin keyfi yerindeydi fakat ben hava durumu yüzünden iyice
endişelenmeye başlamıştım. Anlaşılan hava durumu tahminleri tutmuştu. Utmb
boyunca özellikle zirvelerde bizi çok zorlu bir hava bekliyordu. 2000 mt
üzerinde kar bekleniyordu ve -10 dereceleri göreceğimiz söyleniyordu.
Akşam yemeğinde evdeydik. Kızlar süper bir yemek hazırladı. Hem yedik hem
Serdar ve Alp’in maceralarını dinledik. Yarış sonrası yaşadıklarını paylaşmak -
hele bir de yarış istediğiniz gibi gittiyse – harika oluyor 😊
Keyfimiz Yerinde 😊 |
Büyük Gün
Cuma günü öğlene kadar yataktan çıkmamak gibi bir planım vardı 😊 Tabiiki mümkün olmadı. Kahvaltı sonrası Serdar’la
hangi Cp’lerde beni karşılayacaklarını çalıştık. İtalya tarafına geçmek için
Mont Blanc tünelinden geçmek gerektiğinden ve tünel ücreti de fazla olduğundan
oradaki Cp’leri eledim. Geriye pek fazla seçenek kalmadı. Fakat bizimkilerin
sürprizlerini hesaba katmamıştım.
Çantamı ve dropbag’imi hazırladım. Bütün malzemelerin tek tek üstünden
geçtim. Aslında yarışa hangi kıyafetlerle başlıyacağım, dropbagde hangi
kıyafetlerle değiştireceğim, yanıma kaç tane jel, bar alacağım vs. vs. hepsini
günler öncesinden planlamıştım 😊 Ama gel görki “bir şeyleri unuttum, ya da bir
şeyler eksik” düşüncesinden kurtulmam bir hayli zamanımı aldı. Bu arada Hakan
Kerimoğlu aradı ve parkur değişikliğinden haberim olup olmadığını sordu. Benim
hiç bir şeyden haberim yoktu açıkcası. Telefonuma herhangi bir mesaj gelmemişti,
email de yoktu. Fakat organizasyon Facebook hesabından beklenen fırtına ve
olumsuz hava koşulları yüzünden iki dağ geçidini parkurdan çıkardığını ve
başlangıç saatini yarım saat ileri çekerek 18:30 olarak güncellediğini
açıklamıştı. Bu değişiklikler parkuru yaklaşık 5K kısaltmıştı. Zaten var olan endişelerim bu son değişikliklerle daha da arttı.
Açıkca söylemek gerekirse daha önce hiç bir yarışta bu kadar endişelenmemiştim.
Aslında o sırada dışarıda hava çok güzeldi.
Her şeyi tamamladıktan sonra biraz uyumaya çalıştım, Ccc koşan arkadaşları
takip ettim. Serdar fuarı gezmeye gitmişti. Daha önceden satın aldığı Raidlight
yağmurluğun fermuarında bir sorun çıkmıştı. Emre Tok sağolsun daha Türkiye’de
iken bir hayli ilgilendi problemle. Raidlight yetkilileri ile iletişime geçip
Serdar için bir görüşme ayarladı. Sonuçta Serdar’a aylar önce aldığı yağmurluğun
fermuarında çıkan problem için kullanıcı hatası vs diye sorgulamadan sıfır
yağmurluk verdiler 😊 Ben de hava şartları fena olacağından yarışın
ikinci yarısında kuru bir ikinci yağmurluğun iyi olacağını düşünüp Serdar’dan
yağmurluğu aldım ve dropbag’ime koydum. Kendi yağmurluğum da Raidlight ve 3
senedir sorunsuz kullanıyorum. Bu konuya daha sonra tekrar dönücez
Serdar'ın Mutlu Anları 😊 |
Evde son yemek olarak tarhana çorbası içtim. Yarış öncesi ritüelim olan
kayısı kurularını yedim, bolca su içtim ardından biraz esneme hareketleri
derken tuvalete gidip günün büyük abiye ikinci vedasını yaptım. Kayısı kurusu, bol su, biraz esneme
hareketleri. Kesin tavsiye ederim 😊
En Hazırımız Ayşe Zübeyde 😊 |
Start alanının o meşhur kilisesi “Église Saint-Michel” önüne geldiğimizde
kalabalık bir hayli artmıştı. Hemen teslim noktasına gidip dropbagimi bıraktım.
Burada organizasyona bir kez daha hayran kaldım. Bib zarfının içindeki bir
uyarı yazısı ile dropbag’in ne şekilde bağlanması gerektiğini göstermişlerdi.
Teslimat noktasında kapıya iki gönüllü teyze oturtmuş önce torbaların gösterilen
şekilde bağlanıp bağlanmadığını kontrol ediyor ondan sonra içeri girip teslim
etmenize izin veriyorlardı
Daha sonra start alanına dönüp olabilecek en uygun noktayı seçip beklemeye
başladık. Bizimkiler sağolsun benim heyecanımı gidermeye çalışıyorlardı. Biraz
sohbet muhabbet sonrası onları startın coşkusunu daha iyi yaşayabilmeleri için
gönderdim. Ben yolun en sağından gidecektim, onlarda yolun sağında uygun bir
yer bulacaklar ve beni görebileceklerdi
Bakmayın Güldüğüme |
Başlasın Artık |
Tek kalınca kalabalığı biraz yarıp önlere geçmeye çalıştım ama pek fazla
ilerleyemedim. Onlarca farklı milletten binlerce insan. Her birinin farklı bir
hikayesi, amacı, heyecanı var. Çoğunun ortak noktası ise selfie ve video
çekmesi 😊 Kaç kere
hava hakkında uyarı yaptılar hatırlamıyorum. Artık heyecandan titremeye
başladım. Daha önce hiç böyle olmamıştım. Kendime şaşırmaya başladım. Utmb sen
nelere kadirsin yahu? Artık sakinleşmem lazım diye kendimi telkin etmeye
çalışırken geri sayım başladı.
Start’la birlikte Chamonix sokaklarına yaklaşık 2500 koşucu bir sel gibi
akmaya başladık. Ana caddenin iki yanına binlerce seyirci toplanmış bağırıyor,
tezahürat yapıyor, bizlere destek veriyordu. Bu anı anlatmak bence çok mümkün
değil. Hani hayatta yapmanız gereken şeyler listesi vardır ya? O listeye
Chamonix’de Utmb startını izlemeyi ekleyin bence. Müthiş. Ben 2015’de
seyirciydim, bu sene ise yarışcı olarak o kalabalığın içinde bu müthiş startın
keyfini çıkardım
Başlangıçla
birlikte koşmak diye bir eylem mümkün değil. En sağa geçtim ve yürümeye
başladım. Tezahüratlara eşlik ettim. Onlarca çocukla “High Five” yaptım.
Sonunda bizimkileri gördüm. Kızımdan bir kez daha şans öpücüğü alıp yürümeye
devam ettim.
Hadi Uğurlar Ola |
Ana
caddenin sonuda artık ufak ufak koşmaya başlamıştım. Yarış öncesi belirlediğim
öncelikli hedef yarışı bitirmekti. Sonraki hedefim 40 saatin altına
inebilmekti. İneceğimden de emindim aslında 😊 Çok uzun bir yarış olduğu için başlangıçta hiç bir
şekilde tempo yapmamaya karar vermiş ona göre bir plan hazırlamıştım kendime.
Yaptığım plana göre ilk Cp’lerde cutoff sürelerine bir hayli yaklaşıyordum.
Panik yapmadan planladığım hızla devam etmem gerekiyordu.
İlk Cp olan Les Houches’a (Km 8) kadar düz ve rahatlıkla koşulabilecek bir parkur
vardı. Bu bölümü Tds koşarken tam tersi istikamette koşmuştum. O yoğun seyirci
kalabalığı azalmıştı ama etraf hala destekçilerle doluydu. Hava koşmak için
süperdi. Parkurun tadını çıkartarak. Hafif jog temposunda Les Houches’a
ulaştım. Burada bir bardak su içtim, rüzgar artmaya başlamıştı, kolsuz
rüzgarlığımı giydim. Les Houches’dan sonra ilk tırmanış başlıyordu ve hiç de
küçümsenecek bir tırmanış değildi. Yoğun yarışçı trafiği devam ediyordu,
tırmanış sırasında ara ara durmak zorunda kalıyordum. Bir ara yukarıdan “Ale
Ale” diye koşarak inen bir kadın gördüm. Bana yaklaştığında son anda Emelie Forsberg
olduğunu fark ettim. Sanırım Kilian’ı uğurlamak için yukarılara çıkmıştı. Hızlı
koşmasa önüne atlayıp selfie çekmeden bırakmazdım 😊
Le Delevret’eye (Km 13.6) geldiğimde hava karardı ve yağmur atıştırmaya başladı.
Herkes bir kenara çekilmiş kafa fenerlerini takıyordu. Ben de taktım fakat bir
süre açmadım. Çünkü her yanımda koşucu vardı ve onların ışıkları yetiyordu.
Yağmur devam ediyordu ama hafifti o yüzden yağmurluğumu giymedim. Bu bölümde
hafifde sis vardı. Arazide koşmayı sevenler için tam anlamıyla masalsı müthiş
bir ortam. Yarış boyunca belkide gerçek anlamda koşmaktan keyif aldığım bölüm
burası oldu diyebilirim. Fakat Mont Blanc Hanımefendi bu sefer bize
görmediğimiz yüzünü göstermeye karar vermişti. Bakalım neler hazırlamıştı.
Önce sis iyice arttı. Ardından Saint Gervais’e doğru inmeye başladığımda
yağmur iyice şiddetini arttırdı. Bir kulübenin sundurması altına sığınıp
yağmurluğumu giydim. Bu inişte özellikle çimenli olan bazı bölümler çok
kaygandı. Bir çok koşucu önümde düştü. Dikkatli bir şekilde geçtim buraları.
Aslında bütün yarışı bir kaç düşme tehlikesi haricinde düşmeden bitirdim. Bu
iyi mi kötü mü tartışılır. Düşmemek tabiiki iyi ama bir taraftan da pek fazla
risk almadığımı gösteriyor. Esas amaç bitirmek olduğunu göre gene de “afferim
bana” diyelim 😊
Saint
Gervais’e (Km 21)geldiğimde çantamı çıkarmaya çalışırken telefonum çaldı. Baktım
Hayriye arıyor. Açtım telefonu. O beni duyamadı, ben onu duyamadım hat kesildi.
Suyumu doldurdum, bir iki parça bir şey yedim. Cp’den çıkmaya hazırlanırken
Hayriye tekrar aradı. Bu kadar erken neden arıyordu ki? Bir şey mi olmuştu
acaba? Meğersem bana sürpriz yapmaya karar verip Saint Gervais’e gelmişler
fakat Hayriye Cp noktasına ulaşamamış henüz. Serdar ve Alp önden koşmuşlar. Ben
Cp’den ayrılacakken bir baktım Serdar ve Alp karşımda. Hem şaşırdım hem
sevindim. Hayriye, Ceyda ve Ayşe Zübeyde yol kenarında bekleyeceklermiş beni.
Serdar ve Alp ile konuşurken Türk Utmb ekibinden Servet Çataltepe geldi yanımıza. O Cp’den ayrılmış ama
suluğunu unutunca geri dönmüş. Biraz sohbet edip uğurladık Serveti. Saint
Gervais’de de tam bir cümbüş vardı. Koşucu yakınları akın etmiş ve kasabada
acaip bir trafik oluşturmuşlardı. Müthiş. Bu yarışı kesin koşmalısınız. Cp’den
çıktıktan sonra yol kenarında bizimkileri gördüm. Sarıldık koklaştık. Moral
motivasyon anlamında kendimi yeniden şarj edip parkura döndüm.
Saint Gervais |
Saint Gervais'den sonra yarışın ilk büyük
tırmanışı başlıyor. Yavaş yavaş artan eğimle önümdeki 22,23 km boyunca ufak
tefek inişler haricinde sürekli bir çıkış var. BonHomme geçidine kadar yaklaşık
2000mt yükseklik kazancı var ve burası parkurun en yüksek noktalarından birisi.
Fakat önce Les Contamines’den geçmem gerekiyor. Burayı çok iyi hatırlıyorum
çünkü Tds parkurundaki son büyük çıkış öncesi dinlendiğim kasaba
Sorunsuz bir şekilde Les Contamines’e (Km 31.2) ulaştım. Cp’ye gelmeden hafif eğimle
çıkılan dar bir patika var. Cp yukarda solumda, patikanın iki yanına
destekçiler toplanmış tezahürat yapıyor. Aa o da ne? Ayşe Zübeyde burada. Bizimkiler buraya da gelmiş. Aklımın
ucundan bile geçmiyor bu saatte buraya gelecekleri. Önce “Yahu gidip yatsanıza,
ne işiniz var burada” diyorum. Sonra Ayşe Zübeyde ile birlikte Cp’ye giriyoruz.
Kızımın karnı acıkmış. Öyle diyor bana 😊
Şaşkın Mali 😊 |
Şu ana kadar her şey yolunda ve keyfim yerinde. Kızımla birlikte kekdi,
krakerdi derken biraz atıştırıyoruz. Ardından bizimkilerle biraz yarış kritiği
yapıyoruz. “Elena ve Alper uçtu gitti” diyorlar bana. Ben Türk Utmb ekibi arasında
sanırım son sıradayım. Çok fazla vakit harcamadan veda ediyorum Cp’ye ve
bizimkilere.
Les Contamines sonrası işler değişmeye ve zorlaşmaya başlıyor. İyi bir
tempoyla tırmanıyorum. Tırmandıkça hava değişiyor önce tekrar yağmur başlıyor.
Daha önce çıkardığım yağmurluğumu giyiyorum. Yükseldikçe yağmur yerini ufak
ufak sulu kara ve ardından kara bırakıyor. Ellerim üşümeye başladı. Yanımda üç
tane eldiven var. Bir tanesi Nike’ın hafif bir eldiveni. Bahar havalarında
koşmak için. Diğeri su geçirmez eldivenim. Tds için bu eldiveni almıştım. Bu
eldiven su geçirmez ama geçen seneki Kaçkar Ultrada soğuktan korumadığını test
etmiştim. Bu yüzden yanıma bir tane de kayak eldivenlerinin içine giymek için
kullanılan ince bir eldiven almıştım. Hava çok soğuk olursa bu iki eldiveni
kullanacaktım. O yüzden çantanın iç gözüne koydum. Hafif Nike eldiven ise
çantanın kolay erişilebilir yan file cebindeydi. Ellerim üşüyünce hemen bu
eldivenleri giydim.
Zirveye doğru tırmandıkça yukarıdan aşağı inen kafa feneri ışıkları gördüm.
Bunlar meğerse PTL takımları imiş. Adamlar 5 gündür dağda. Akıl almaz bir iş.
“Ale Ale” diye tempo veriyorum. Ama ellerim çok üşümeye başladı. Zemin de çok
zorlaştı. Büyük kayalar üzerinden, zorlu geçişler var. Ellerim çok ama çok
üşüdü. Durup diğer eldivenleri almaya üşeniyorum. “Şimdi zirveye gelicez inmeye
başlayınca hava ısınacak. Gerek yok durmaya, devam et” diyor zihnim sürekli.
Ben de kanıyorum buna. Tırmandıkça soğuk
dayanılmaz oluyor, rüzgar küçük kar tanelerini suratıma savurup bildiğin
işkence ediyor, artık ellerimi hissedemez olunca onca “dağda, yukarılarda,
rüzgara açık noktalarda durmayın” uyarısına rağmen durmak zorunda kalıyorum.
Ellerimi ısıtmam lazım. Bu duruma ikinci defa düşüyorum. İlki Kaçkar
Ultradaydı. Parmaklarım uyuşmuş ve o uyuşukluk ve karıncalanma hissi yarıştan
sonra yaklaşık iki hafta daha sürmüş beni nöroloğa gitmek zorunda bırakmıştı.
Gene aynı hatayı yaptım işte. Geçmişten ders alsan hiç tarih tekerrür eder mi?
Ama etti işte. Çantamdan eldivenleri aldım. Aldım ama bir türlü giyemiyorum.
Kendime çok kızgınım ama hala sakinim. Fazla durduğum için titremeye başladım.
Sonunda eldivenlerle girdiğim mücadeleyi kazandım ve tekrar koşmaya başladım.
Herkes yürüyor ama ben koşmaya çalışıyorum çünkü titriyorum. Isınmak için hızlı
hareket etmem lazım. Sonunda titremem geçiyor ama ellerim çok fena. Özellikle
sol elim. Sol baş parmağımı hissetmiyorum. Koşmaya çalışırken sürekli sol elimi
açıp kapatıp kan dolaşımını arttırmaya çalışıyorum. Dün mağazalardan birinde
Black Diamond eldiven görmüş ve alıp almama konusunda çok kararsız kalmış
sonunda vazgeçmiştim. Kendi kendime söz verdim: Şu yarış bitsin hemen gidip
alıcam o eldivenleri ve bir daha böyle eziyet çekmiyicem.
Gün
ağarırken BonHomme (Km 42.9) zirvesi göründü. Etraf bembeyazdı ve büyüleyici bir manzara
vardı. Zirveye ulaştım ve inişe başladım. İnişle birlikte bir diğer kabus
başladı:Mide problemi. Şimdi bu problem tam olarak nedir bilmiyorum ve sebebini
tanımlayamıyorum: Yükseklik, üşütme, sindirim? Açıkcası bilmiyorum. Sanki
midemin alt taraflarına bir balon yerleştirmişler ve o balon özellikle yokuş aşağı koşarken şişiyor yukarı
yemek boruma doğru çıkıyor. Müthiş bir acı. Biraz zorluyorsun ve sonra
koşmaktan vazgeçiyorsun. Bu noktadan dropbag noktası olan Courmeyaur’a kadar
koşulabilecek bütün sektörleri yürümek zorunda kaldım. Bu sorunun esas
problemini anlayıp bir şekilde çözüm bulmam şart.
BonHomme’dan sonra Les Chapleux’a (Km 50.1)kadar dik bir iniş hemen ardından La
Seigne’e (Km 60.4)kadar sürecek ikinci büyük çıkış var. Açıkcası bu bölümü nasıl
geçtiğimi hatırlamıyorum. La Seigne’den sonra kısa bir iniş ve hemen ardından
Pyramides Calcaires var. La Seigne’den aşağı inerken midem inanılmaz acı
vermeye başlıyor. Büyükçe bir kayanın arkasına geçip rahatlamaya çalışıyorum.
Bir müddet uğraştıktan sonra bir şeyler başarıyorum 😊 Hadi diyorum mideme “hadi bak rahatlaman
lazım artık” beni de rahat bırak güzel
güzel devam edelim. Bacaklarımda nerdeyse sıfır ağrı var. Koşmak istiyorum ama
çok zor. Ağır aksak inişe devam ediyorum. Pyramides Calcaires’e doğru tekrar
tırmanmayı beklerken bir türlü tırmanış başlamıyor ve sürekli iniyorum. Karşıda
bir Cp var. Yaklaşınca Lac Combal (Km 67.4) yazdığını görüyorum. Benim jeton sonunda
düşüyor “Pyramides Calcaires” parkurdan çıkartılan iki zirveden bir tanesi
Bu
istasyonda biraz fazla dinlendim. Güneş açtı, hava nefis, hatta biraz fazla
sıcak. Üzerimdeki fazlalıkları çıkartıp çantama attım. Hadi bakalım devam edelim Courmeyaur’a diyip
ayrılıyorum. Cp’den ayrıldıktan bir süre sonra pırıl pırıl suyuyla Combal gölü
karşılıyor beni. Burası Tds ve Utmb parkurlarının kesiştiği noktalardan biri.
Yeri gelmişken söyliyeyim Utmb, Ccc ve Occ aslında –Occ’nin başlangıç bölümü
hariç- aynı parkurda koşuluyor. Utmb 171K, Ccc bu 171K’nın son 101, Occ ise son
56 K sı. Tds ise bu üç parkurdan tamamen farklı bir parkurda koşuluyor. Lac
Combal gibi bir kaç yerde Utmb parkuru ile kesişiyorlar sadece
Tepemizde çekim yapan bir helikopterin gürültüsü eşliğinde Combal gölünün
hemen yanından tekrar tırmanmaya başlıyorum. Hedef zirve Mont Favre. Bu çıkış
oldukça keyifliydi. Midem hala kötü ama hava ve manzara süper. Zirveye
çıktıktan sonra Col Checruit’e (Km 75.8) kadar kolay bir iniş var. Fakat Checruit’den
sonra iniş gerçek anlamda sapıtıyor. Cormeyaur’a kadar çok dik ve çok zor bir
iniş var. Berbat mideyle birlikte bu iniş beni benden aldı. Biz bu inişleri İstanbul’da
nerde simüle edicez arkadaşım? Olacak iş değil. Söylene söylene indim ve
Courmeyaur’a (Km 80.1) ulaştım. İnerken aklımda sürekli acaba bizimkiler buraya da gelmiş
midir, gelseler ne güzel olur, inşallah gelirler düşüncesi vardı. Fakat kimse
yoktu tabiiki 😊
Col Checruit |
Courmayeur'a Gelmek Üzereyim |
Dropbag’imi aldım ve devasa Sports Center’a –gerçek anlamda ne tür
faaliyetler için kullanılıyor bilmiyorum- giriyorum. İçerisi ana baba günü.
Bankların bulunduğu bölümde oturacak bir yer yok. Kıyıda köşede bir yer bulup
çantamı açıyorum. Önce telefonumu, saatimi ve mp3 playerımı power banklerle
şarj etmeye başlıyorum. Sonra ayaklarımdaki bandajları çıkartıp, ayaklarıma
biraz bakım yapıp tekrar bandajlıyorum. Ardından üzerimdeki tüm kıyafetleri
çıkartıp çantamdaki kurularla değiştiriyorum. Bütün bu işlemler tam 30 dakika
sürüyor. Birşeyler yemem şart. Yemek masalarını dolaşıyorum. Burada peynirli
makarna var. Yerim herhalde diyip kuyruğa sıraya giriyorum. Maalesef uzunca bir
kuyruk var. Makarnamı alıp üzerine bolca peynir döküyorum. Midem izin verdiği
kadar yiyorum. Ardından biraz kola içip biraz da tuzlu fıstık atıyorum ağzıma.
Çantamı bıraktığım yerden alıp suyumu dolduruyorum. Etrafı iyice kolaçan edip
unuttuğum, düşürdüğüm birşeyler var mı kontrol ediyorum – evet arabayı
kilitledikten sonra acaba kilitledim mi yaa diye geri dönüp kontrol eden
adamlardanım 😊 - Bütün
bu işlemler tam 55 dakika sürüyor. Aslında oldukça uzun bir süre. Ama ne önemi
var yahu, ben Utmb koşuyorum? 😊
Courmeyaur sonrası müthiş bir çıkış var. Teknik olarak zor değil ama çok
dik. Yavaş ama herhangi bir mola vermeden çıkıyorum. Aslında tüm yarış boyunca
tüm çıkışlarda yavaş da olsam kararlı bir şekilde çıktım. Dinlenmek için hiç
durmadım. Bu çıkışın sonu Bertone (Km 84.9). Bertone sonrası 7,8 K boyunca yarışın rahat
koşulabilir bir bölümü başlıyor. Bu bölümde kendimi koşmak için zorluyorum.
Midem isyan etsede zorluyorum. Koş / Yürü yapıyorum. 3,4K sonra hava iyiden
iyiye değişiyor. Rüzgar iyice arttı ve üşümeye başladım. Durup çantamdan iki
tane buff alıyorum. Birini boynuma diğerini ise başıma geçiriyorum. Serdar’ın
sıfır km’deki Raidlight yağmurluğunu da giyiyorum. Bu sırada Servet Çataltepe
geliyor. Ben onu nerde geçtim tam olarak hatırlamıyorum açıkcası. Bu noktadan
sonra birlikte koşmaya başlıyoruz. Şimdiye kadar ne oldu ne bitti anlatıyoruz
birbirimize. Hava iyice coştu ve yağmur yağmaya başladı. Arada da kar
atıştırıyor. Rüzgar hiç aman vermiyor. Karman çorman bir hava. Mont Blanc
Hanımefendi ne yanlışımızı gördün yahu?
Çıkışın İlk Bölümleri. Hava Güzel, Patika Kalabalık |
Refuge
Bonatti’yi geçip Arnouvaz’a (Km 97.4) doğru inmeye başladık. Bu iniş de çok zordu. İnişin
zorluğu parkurun inanılmaz balçık çamur olmasından kaynaklanıyordu. Batonlarla
bile ayakta durmak zordu. Yanlış hatırlamıyorsam 2K’yı yaklaşık 30 dakikada indik 😲
Arnouvaz İnişi |
Arnouvaz
Cp’si bu yarışta unutamayacağım yerlerden birisidir. Cp çadırına girer girmez
şok oldum. İçerisi bildiğin kurban pazarı. Tıklım tıklım, tıkış tıkış ve yerler balçık çamur.
Suyunu doldurmak, bir şeyler yemek için iş çıkışı Zincirlikuyu durağından
metrobüse binmeye çalışanlar gibi saldırgan ve gözüpek olman lazım. Yarış
boyunca moralimin taban yaptığı ilk nokta oldu burası. Ne yapıcam bilemiyorum.
Birileri su geçirmez pantalon ve yağmurluk giymeden Cp’den ayrılmaya izin
verilmediğini söyledi. Bu noktadan sonra yarışın en meşhur zirvesi Grand Col
Ferret tırmanışı vardı ve dışarıda hava iyice coşmuştu. Bir yerlere sığışıp
çantamda taşıdığım ekstra uzun kollu üst katmanı giydim, su geçirmez
pantalonumu çıkarttım ve giydim. Bu pantalonu 2015’de Tds için almıştım ve o
zamandan beri nerdeyse tüm yarışlarda çantamda taşıdım ama hiç kullanmadım.
Doğru zaman bu zamanmış. Bakalım pek ince görünen bu pantalon işe yarıyacak mı?
Servet’in pantalonu yoktu. Bu beni oldukça şaşırttı açıkcası. Organizasyon
görevlileri yarışı bırakanlara yönlendirdiler. Burada yarışı bırakan sayısı bir
hayli fazlaydı. Onlar belki verirlerdi pantalonlarını. Üzgün, bıkkın, yılmış o
kadar çok insan vardıki anlatamam. Tds koşarken de benzer manzaralar gördüm ama
burası farklıydı. Çadır üstüme üstüme gelmeye başladı. Moralim yerlerde. Bir an
önce çıkmam lazım buradan. Güç bela suyumu doldurdum. Servet’e ben gidiyorum
dedim ve birşey yemeden, içmeden kaçtım çadırdan. Arkama bakmadan kaçtım.
Arnouvaz Sonrası Gran col Ferret Tırmanışı |
Çadırdan
çıkmamla dişlerim birbirine vurmaya başladı. Allahım çok soğuk! Hayvan gibi de
bir tırmanış var önümde. Koşamıyorsun, hızlanamıyorsun ve ısınamıyorsun. Devam
Mali devam. Daha ne kadar kötüye gidebilir ki? İllaki düzelecek işler. Durmak
yok devam. Aynen öyle “durmak yok devam” diyerek kendimle kavga ederek
tırmandım tırmandım. Bir süre sonra Servet yetişti bana. Yarışı bırakanlardan
birisi hem su geçirmez pantalonunu hem de eldivenini hediye etmiş Servet’e.
Servet anlatıyor ama ben duymuyorum. Tırmandım, tırmandım, tırmandım. Zirveye
yaklaştıkça yediğim tokadın şiddeti arttı. Bu geçit zaten sürekli rüzgarlı
olması ile meşhur. Havanın en iyi olduğu zaman da bile şiddetli rüzgar var
burada. Şimdi o rüzgar dahada coşmuş vaziyette suratıma kar taneleri
fırlatıyor. Yüzümü hissetmiyorum artık.
Sonunda o videolarda gördüğüm meşhur kırmızı TNF çadırını gördüm. İşte
dedim zirve orada. Sonunda zirveye ulaştım. Foto çekmeden olmaz dedim. Ben foto
çekerken Servet geldi. Servet hadi gidelim diyip duruyor. Durmak mümkün değil
burada. Benim midem zaten kötü, zaten inişlerde çuvallıyorum. Kabullendim artık
bu durumu. Kavga etmenin kızmanın bir anlamı, faydası yok. Sen git dedim. Git.
Ben yavaş yavaş gelicem. Öylede yaptım. Yavaş yavaş indim Grand Col Ferret’den (Km 101.9).
Elbet ben tekrar gelicem buraya Grand Col Ferret efendi, o zaman senden daha
iyi misafirperverlik istiyorum diyerek uzaklaştım.
Bu zirve aynı zamanda İsviçre sınırı. Zirveden sonra La Fouly (Km 111.6) Cp’sine kadar
sürekli bir iniş var. Midem biraz daha
iyi ama hala sıkıntı çıkartmaya devam ediyor. Koş/yürü yapmaya devam ediyorum.
Özellikle inişlerde sürekli birileri beni geçiyor. Bu inişte bir japon ile
muhabbet ediyoruz. Abi “İstanbul” diye muhabbete giriyor benle. Havadan, sudan Hong Kong’dan
bahsediyoruz. Sonra hızlanıp devam ediyor. La Fouly yukardan görünmeye başladı
artık. Yokuş bitiminde asfalt yola paralel geniş bir patikadan Cp’ye doğru devam
ediyorum. Bir süre sonra ilerde tanıdık yüzleri görüyorum: Serdar ve Alp.
Muhabbet ederek birlikte yürümeye başlıyoruz. Bana yarıştaki son durumu
anlattılar. Cp’ye yaklaşınca kızları da görüyorum. Ayşe Zübeyde koşarak sarıldı
bana. Elini tuttum birlikte yürümeye başladık. İki üç metre gitmeden “Baba
ellerin çok soğuk, elimi tutma” dedi 😊
La Fouly. Bitik Durumdayım |
Gene Ayşe Zübeyde ile girdik Cp’ye. Kızımı besledim önce 😊 Canım çikolata çekti ve bir sürü çikolata
yedim burda. La Fouly’de eşin, dostun, arkadaşın sizin için hazırladığı
videoları siz gelince büyük bir tv’den yayınlıyorlar. Millet Tv’nin başında
durmuş video seyrediyor. Ben de biraz bakıyorum ama benle ilgili hiç video yok.
Tam artık umudu kesmişken Aydos537 gurubumuzdan Erhan’ın videosu yayınlanıyor.
Teşekkürler Erhan 😊 Bizimkilerle
vedalaşıp ayrıldım Cp’den.
Hadi Bakalım. Dikkatli Gidin 😊 |
Beni bir sonraki istasyon olan Champex Lac’da bekleyeceklerini söylüyorlar.
La Fouly’den ayrılırken hava iyice kararıyor. Ben de bu sefer test etmek için
yeni aldığım Black Diamond yedek fenerimi takıyorum. La Fouly sonrası bir
müddet asfalt yoldan koşuyorsunuz. Burada güzel bir ritm tutturarak koşuyorum.
Arkamdan korna, kıyamet geliyor. Bizimkiler, harika tezahürat yapıyorlar bana
yanımdan geçerken 😊 Ben
koşmaya devam ediyorum. İlerde bir yerde durmuşlar beni bekliyorlar. Gene
tezahürat, alkış, derken İsviçre’de kıyamet kopartıyor bizimkiler. Benim ağzım
kulaklarımda. Bu sefer gerçekten
vedalaşıyoruz. Asfalttan ayrılıp patikaya, yarış öncesi herkesin “çok zor
geçecek” diye uyardığı ikinci gecenin karanlığına dalıyorum.
Parkur harika İsviçre kasabalarından geçiyor. Keşke buraları gündüz gözüyle
görebilseydim diyorum. Bazı evler tamamen eski ve geleneksel. Bazıları ise
modern mimari ile yeniden yapılmış. Çok şık ve lüks. Harika. Bir süre sonra
yeniden tırmanmaya başlıyorum. Tırmanmaya başlayınca tekrar ana fenerimi
takmaya karar verdim. Gece görme özürlüsü olduğum için risk almamak daha iyi
diyip güçlü Petzl Nao fenerime geri döndüm. Organizasyon verilerine göre
Champex Lac’a kadar oldukça az bir tırmanış var. Fakat gel görki oldukça da
teknik olan tırmanış bir türlü bitmiyor. Sisler içinde tırmanıyoruz. Etrafımda
müthiş bir sessizlik var. Sadece baton ve belirli belirsiz ayak sesleri.
Organizasyon kesin yanlış ölçtü, bu veriler yanlış diye söylene söylene göle
ulaşıyorum.
Champex Lac (Km 125.9) Utmb’nin en bilindik noktalarından birisi. Burayı da gündüz
gözüyle görmek isterdim. Burası arkadaşlarınızdan, ekibinizden destek alabileceğiniz
bir Cp. Yarış boyunca bu özellikte 5
tane Cp var. Bu Cp’lerde belirli şartlar altında dışarıdan direkt destek
alabiliyorsunuz. Kayıt sırasında her Cp için ayrı bir kupon veriyorlar.
Destekçiniz bu kuponu göstererek destek alanına girebiliyor. Normal şartlarda
sadece bir kişinin destek olmasına izin veriliyor. Fakat muhtemelen hava
şartları zorlu olduğu için bizimkilerin hepsi çadırdaydı. Diğer yarışmacılar
için de aynı durum geçerli idi. Bu Champex Lac Cp’si gerçekten çok donanımlı.Uyku
alanları, hatta ıslak kıyafetlerinizi kurutabileceğiniz bir makine bile vardı 😲
İçeri girmemle birlikte bizimkiler dört döndü etrafımda. Onu ver, bunu
çıkar, şunu getirelim, kıyafetlerini çıkar kurutalım vs. vs. 😊 Yok dedim hiç bir şey istemiyorum. Siz bi
bekleyin. Suyumu doldurdum. Midem artık iyiden iyide düzeldiği için koca bir
tabak makarna yedim, kek yedim, kola içtim. Sonra destek alanına geçtim. Serdar
calflerime, quadlarıma, omuzlarıma masaj yaptı. Harika bir masajdı doğrusu.
Destek ekibim bir harika 😊 Artık Occ
parkurunda olduğum için Serdar bana parkurun geri kalanını anlattı. Bir sonraki
çıkış olan La Giete (Km 137.2) çıkışı için “bir şey yok rahat rahat çıkarsın” dedi. 6.5
K’da 754 m irtifa kazancı olan bir sektör burası. Pek aklım yatmadı tabiiki 😊 Yenilenmiş, karnı doymuş, pırıl pırıl,
morali yüksek bir şekilde vedalaştım bizimkilerle.
Full Masaj Kaça Usta? 😊 |
En Büyük Destekçim Sevgili Eşim 😊 |
Daha önce Utmb koşanların ve ikinci geceye kalanların nerdeyse hepsi
gördükleri halüsinasyonlardan bahsediyordu. Ben daha önce hiç bir yarışta şahit
olmadım bu duruma. Tamam gece koşarken, heleki bir de ormandaysanız kafa
fenerinizin ışığı altında ağaç dalları, yapraklar size olmadık şekillerde
görünüyor. Böyle bir şeydir herhalde diye düşünüyordum. Ama öyle değilmiş
meğersem 😊
Kayaların üzerindeki yosunlar ve çamurlar kara kalem resimler olarak
görünmeye başladı gözüme. Ana tema aile ve çocuktu. Salıncağa binen çocuk,
annesinin elini tutmuş çocuk, koşan çocuk, bisiklete binen çocuk vs. Abartısız
kayaların üzerindeki bütün çamurlu, yosunlu bölgeler bu şekilde görünüyordu. Sürekli
bunlar gerçek değil, zihnimin oyunları diye kendimi uyarıyordum. Bir yerde
ağaçlar bitti ve etrafım tamamen kayalık oldu. Kafamı nereye çevirsem bir resim
vardı. Bu durumu gerçekten anlatabilir miyim bilemiyorum. Dört yanım resimlerle
çevrilmişti. Başım döndü ve durmak zorunda kaldım. “Bunlar gerçek değil, devam
et” diye kendimi telkin ettim ve devam ettim. Ultra Maratonlarda devam
ettiğiniz sürece sıkıntı yok. Hızınız çok önemli değil. Önemli olan harekete
devam etmek. Durursanız sıkıntı var. Sonunda anladımki o halüsünasyon
hikayeleri doğruymuş.
Quadlarımı oldukça zorlayan, sinir bozucu basamaklarla dolu bir iniş
sonrası Trient (Km 142.2) istasyonuna ulaştım. Trient yarışın gerçek anlamda kırılma
noktasıydı diyebilirim. Bu istasyonda yaşadıklarım hep sonradan aklıma geldi.
İstasyonda tam olarak ne oldu açıkcası hatırlamıyorum. Ama istasyonun ortasında
batonlarıma yaslanmış bir vaziyette boş boş dikildiğimi hatırlıyorum. Gözlerimi
açık tutmakta çok zorlanıyordum. Otursam kesinlikle uyurdum. Sonra kim bilir ne
zaman kalkardım. Hiç oturmadım. Suyumu doldurdum mu bilmiyorum? Kahve içtim
ama. İki bardak sanırım. Sonra çadırdan çıktım. Gözlerim kapanıyor. Yüzümü
yıkamam lazım. Fakat eldivenleri çıkartmak o kadar zor geliyor ki? İstasyonun
hemen çıkışında kocaman bir yalak var. Yüzümü şurda soğuk suyla yıkasam iyi
olur. O kadar üşeniyorumki eldivenlerimi çıkarmaya? Yalağı geçip devam
ediyorum. 20,30 metre sonra yok böyle olmaz diyip geri dönüyorum. Eldivenleri
çıkarıp yüzümü, boynumu bir güzel yıkıyorum buz gibi suyla. Çok güzel oldu bu
be. Kendime geldim biraz. Hadi eldivenleri giy şimdi. Aa o ne? Ellerim ıslak.
Eldivenleri giyemiyorum. Kuru hiç bir yerim yok. Öyle debeleniyorumki
şakaklarım sinirden atmaya başladı. Dişlerim birbirine vururken alev alev
yanmaya başladım. Yahu alt tarafı yüzümü yıkayıp, eldivenlerimi giyicem. Tek
yapmak istediğim bu. Fakat bu yarışlarda hiç akla gelmedik şeyler bu şekilde
kontrolden çıkıp problem olabiliyor. Sonunda çift kat eldivenlerimi giymeyi
başarıp devam ediyorum yoluma. Fakat soğuk su bildiğin şok etkisi yaptı. Zihnim
açıldı yahu 😊
Son iki çıkışım kaldı. Ondan sonra bitecek bu yarış diye kendimi motive
diyorum. Serdar Catogne (Km 147.3) çıkışında inanılmaz rüzgar olduğunu söylemişti. Fakat
ben çıktığımda hiç rüzgar yoktu. Catogne’ye çıkarken bir kontrol noktası daha
var: Les Tseppes. Burası bildiğin ahır içinde kurulmuş. Ben geldiğimde yiyecek
hiç bir şey kalmamıştı. Burada yorgunluktan sızanlar vardı. Görevli eleman
uyandırmaya çalışıyor “burada uyumayın, çok soğuk, çok tehlikeli, devam edin
Vallorcine’de uyuyabilirsiniz” diyordu. Ben de hemen ayrıldım buradan.
Hava aydınlandı artık. O meşhur ikinci gece de bitmişti. Geceden gündüze
geçmenin verdiği güç ve moral motivasyon inanılmaz. Vallorcine’e doğru inmeye başladım.
Single Track bol çamurlu bir iniş burası. Bölüm bölüm çok trafik oldu ve
beklemek zorunda kaldım. Gene böyle noktalardan birinde kahkahalar eşliğinde
Türkçe konuşmalar duydum. Bir baktım Elena ve Alper. Onları burada görünce çok
şaşırdım. Çünkü bizimkilerden çok hızlı bir başlangıç yapıp en önde
gittiklerini duymuştum. Hızlandım ve yetiştim. Biraz muhabbet edip parkurda
yaşadıklarından ve peynirlerden bahsettik 😊 Mide problemim geçmişti ve bacaklarımda
hala güç vardı. Kolay gelsin diyerek hızlandım ve ayrıldım yanlarından.
Vallorcine Cp’sinde (Km 153.1) hava iyiden iyiye düzeldiği için üzerimdeki
fazlalıkları çıkardım. Serdar’ın yeni yağmurluğunu da çıkardım ve çantama
koydum. Ben tam istasyondan ayrılırken Elena ve Alper geldi. Siz ısının,
peynirlerin tadını çıkarın diyip ayrıldım.
Artık önümde son bir çıkış kalmıştı ve bu çıkış parkurda ana değişikliğin
yapıldığı yerdi. Zirveye kadar tırmanmayıp dağın yamacını yatay geçecek ve
sonra Chamonix’e inecektik. Hadi dedim hadi, bitti bu yarış. Bir süre koşunca
aslında havanın pek o kadar da ısınmadığını anladım. Yağmurluğu tekrar giydim
fakat fermuarını kapatamadım. Fermuarı yukarı çekince alt kısım sabit durmayıp
komple yukarı doğru çıkıyordu. Şaka gibi. Adam fermuar problemi ile getirdi
yağmurluğunu, sıfır yağmurluk verdiler ve onun fermuarı da bozuldu! Serdarı
aradım. “Hocam senin yağmurluğu bozdum” dedim. Serdar’da “Salla yağmurluğu sen
devam et. Hadi seni bekliyoruz” dedi. Moralim bozuldu açıkcası. Yağmurluğu
fermuarı kapanmasa da giydim üzerime.
Kapanmayan Yağmurluk |
Argentiere’ye
doğru hafif eğimli bir çıkıştan sonra asfalt yolu kesip son çıkışın başlangıcı
olan patikaya girdim ve tırmanmaya başladım. Oldukça teknik bir tırmanıştı
burası ve patika hafta sonu için gezintiye çıkmış yerel halkla doluydu.
Buralarda pazar günü ahali avm gezmek yerine patikalara vuruyor kendini . Yapılan değişikliği tam olarak bilmediğim için ne
kadar tırmanıcam bilmiyordum. Bir süre sonra çıkış bitti ve yatay gitmeye
başladım. Ardından iniş başladı. Patika gerçekten çok zordu. Hele 5,6 katlı
apartman boyunda devasa bir kaya kütlesinin kenarından indiğimiz yer çok zordu.
Burada durup batonlarımı katladım ve çantama bağladım. Çünkü artık faydadan çok
zararı vardı. Batonlara dayanıp aşağı baktığımda 90 derecelik bir yardan aşağı
bakıyor gibi oluyordum. İki elimi kullanarak inmeye başladım. Baton kullanmakta
ısrar eden bir amerikalı fena düştü burada. Neyseki çok şanslıydı. Batonları
kullanmamasını tavsiye ettim kendisine. “Haklısın” diyip o da batonlarını
çantasına bağladı.
Hava
iyice ısınmıştı. Güneş pırıl pırıl parlıyordu. Bütün o yağmur, çamur, kar
fırtına geride kalmıştı. Chamonix’de finish anının keyfini çıkarmayı
bekliyordum artık. Bu düşüncelerle patikada ilerlemeye çalışırken karşıdan
gelen Sertan Girgin’i gördüm. Bizleri karşılamak için yola çıkmış. Bir müddet
birlikte yürüdük ve yaşadıklarımı anlattım. Mide problemimi anlatınca “yanımda
reçelli ekmek var, istersen verebilirim” dedi. Hem çok sevindim, hem çok
şaşırdım. Çok kibar ve nazik bu Girgin kardeşler 😊 Çok teşekkür ederek herşeyin yolunda olduğunu
söyledim. Sanırım biraz fazla mızmızlandım. “Boşver bitti işte. Artık Utmb
finisher’sın. Budur önemli olan” dedi. Gerçekten önemli olan buydu yahu. Yıllardır
hayallerimi süsleyen yarışı, kendi kendime “hadi len nasıl bitireceksin sen bu
halinle” dediğim akıl almaz yarışı bitirmek üzereydim. Daha ne hayıflanıyorsun.
Git bitir işte.
Sertan “Ben senin temponu bozmayayım” diyerek ayrıldı ve ters yöne Alper ve
Elena’yı karşılamaya gitti. Ben de son istasyon olan Flegere’e (Km 163.7) doğru tekrar
tırmanmaya başladım. Ormandan ve patikadan çıkıp çıplak arazide telesiyej
hattının altında tırmanmaya devam ettim. Etrafımdaki herkesin suratında tek bir
ifade vardı: bıkkınlık. Bir dolu insanın “Ale Ale” sesleri altında son
istasyona girdim. Bir bardak kola içip hemen çıktım. Hayriye’yi arayıp son
istasyondan ayrıldığımı söyledim.
En En En Son Çıkış 😃 |
Parkur önce geniş bir yoldan aşağı iniyor, ardından dar patikaya giriyor. Bu
son iniş de aslında çok zorlu. Kocaman oynak taşlar ve ağaç kökleri ile dolu
bir parkur. Aman son anda bir sakatlık çıkmazın diye hiç acele etmiyordum.
Açıkcası acele edecek gücüm de yoktu. Parkur gene tıklım tıklım doluydu.
Havanın güzel olmasını fırsat bilen Chamonix halkı kendini patikalara atmıştı.
Yürüyüş yapan, koşan, dağ bisikleti ile dolaşan ve bizden alkışlarını,
desteklerini, tezahüratlarını eksik etmeyen bir dolu doğa aşığı ve sporsever
insan. Müthiş. Keyfini çıkara çıkara yavaş yavaş indim. Bir ara arkadan yol
isteyen bir koşucunun sesini duydum. Yarışçı mıydı emin değilim. Ben kenara çekilip seyrettim. Yokuş aşağı o
oynak zeminde öyle bir koşuyorduki akıl alır gibi değil. Resmen uçuyordu. O
zeminde, o hızda, bir hata, bir düşüş en iyi şartlarda bir kaç kırık demek. Ama
adamın yerle teması o kadar kısaki taşlar sadece sallanıyor. O sırada çoktan
bir sonraki taşın üstüne konmuş oluyor. Benim bu yaştan sonra kesinlikle
alabileceğim bir risk değil. O adam muhtemelen 5 yaşından beri bu patikalarda
koşturuyor. Kafasında çoktan aşmış bu düşünceleri ve korkuları. Bizim baş
edebilmemiz pek mümkün değil. Bu arada hemen belirteyim yarış sonunda gördükki
Fırat Kara bu son inişte resmen uçmuş. Naaptın sen yahu diye sorduğumuzda
“Gözümü kararttım, ne olursa olsun diyip uçtum” dedi 😊 Gerçekten süper koştu Fırat. Buradan
tekrar tebrik edeyim kendisini.
Sonunda
patika bitti ve asfalta çıktım. Çıkar çıkmaz “Tebrikler Mehmet Ali Abi” diyen
birinin fotoğraf çektiğini gördüm. Occ’yi bitiren Umut Can Temiz’miş.
Teşekkürler Umut.
Umut'a Poz Verirken Hazırola Geçmişim 😄 |
Ardından
“Mehmet Ali Hoşgeldin” diyen Aykut Çelikbaş’ı gördüm. Ccc’de süper bir yarış
çıkarması yetmezmiş gibi beni karşılamaya gelmişti. Son Km’leri birlikte
koştuk/yürüdük. Kardeşi Aytuğ yarışı bitirmişti ve o da beni Chamonix girişinde
bekliyordu. Her ikisine de burdan birkez daha teşekkür ediyorum.
Son km’ye girdiğimde Serdar ve Alp de karşıladı beni. Kalabalık ve “Ale
Ale” nidaları eşliğinde tebrik tezahüratları artmıştı. Bütün yarış boyunca
yanımda taşıdığım bayrağımızı açtım Chamonix sokaklarında. Herkes deli gibi
alkışlıyor ve tezahürat yapıyordu. İnanılır gibi değil bu insanlar. Ben resmen
kendimden geçtim. Sonunda yüzlerce video da izlediğim o son virajı aldım ve
finish tag’ı ile birlikte kızım Ayşe Zübeyde’yi gördüm. Önce kızıma sarıldım ve
ardından uzun zamandır kafamda canladırdığım, hayalini kurduğum şekilde
bayrağımızın bir ucunu ona verdim. Birlikte büyük bir mutluluk ve gururla
finish tag’ının altından geçip bu akıl almaz maceraya 43 saat 9 dakika sonunda birlikte
nokta koyduk 😊
Heyecanlı Bekleyiş |
Müthiş bir zafer hissi ve akıl tutulması. Önceleri “inanılmaz, olmaz”
dediğim, yavaş yavaş yapabileceğime inandığım bir hedefe ulaşmıştım sonunda. Ne
yapacağımı, “çok zor, çok zordu” dışında ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Kendimle
mücadele etmiş ve kazanmıştım. Kendime bir kez daha gerçekten istersem ve
gerekli çabayı gösterirsem üstesinden gelemeyeceğim bir hedefin olmadığını
ispatlamıştım. Şimdi? Şimdi benim için
çok büyük olan bu başarının keyfini çıkarmak gerekiyordu. Ben de bıraktım
kendimi 😊
Bana bu büyük macerayı tamamlamda yardımcı olan herkese, öncelikle her
zaman en büyük destekçilerim olan biricik karım Hayriye’ye ve sevgili kızım
Ayşe Zübeyde’ye, kadim dostum Serdar Ülker’e ve sevgili karısı Ceyda Ülker’e,
Aydos537 gurubumuzun her daim neşeli ve pozitif üyesi Alp Aslan’a ve tüm diğer
Aydos537 üyesi dostlarıma teşekkür ederim. İyiki varsınız 😊
Kullandığım Malzemeler
· Raidlight
UltraLight Evo Yağmurluk. Yukarda yazdığım gibi iki tane yağmurluk kullandım.
Serdar’ın yağmurluğu yeni modeldi. Bu modelin bendeki eskisinden daha iyi
olduğunu söyleyebilirim. Lakin fermuarının ilk kullanımda bozulması kabul
edilemez. İkinci defa iletişime geçtiğimizde Raidlight yetkilileri aşırı güç
kullanmışsınız, kullanım hatası dediler. Kullanım hatası olması mümkün değil.
Kimseyi haksız yere suçlamak istemem ama %100 malzeme hatası vardı.
·
Raidlight
kolsuz rüzgarlık
·
Compressport
Calf Çorabı
·
Nike
Çorap (2 Adet)
·
Nike
Uzun Tayt
·
Nike
pro uzun kompresyon tayt
·
Slomon
S-lab TwinSkin Şort
·
Spyder
uzun kollu içlik
·
Salomon
Trail Runner MidLayer
·
Buff
(4 Adet)
·
Nike
Eldiven
·
Hanz
su geçirmez eldiven
·
Quechua
iç eldiven
·
Nike
Pro Kısa kollu içlik
·
Nike
Pro uzun kollu içlik
·
Salomon
uzun kollu içlik
·
Salomon
Ultra Trail Tshirt
·
Raidlight
kışlık bere
·
Raidlight
Şapka
·
Salomon
Skin Pro 14+3 Çanta
·
Petzl
Nao2 Kafa Feneri
·
Black
Diamond Spot Kafa feneri
·
Garmin
Fenix3 Saat
·
Black
Diamond Carbon Z baton
·
TNF
Ultra Endurance ayakkabı. İznikten sonra Utmb’nin tamamını da bu ayakkabı ile
koştum. Gerçekten inanılmaz memnun kaldım bu ayakkabıdan. Yarış bittiğinde en
ufak bir su toplaması, kızarıklık vs. yoktu. Bütün yarış boyunca ayaklarımda
nerdeyse hiç ağrı, sızı hissetmedim. Kesinlikle tavsiye ederim
Neleri yanlış yaptım
·
Şöyle
sakin kafayla düşündüğümde başlangıçta çok yavaş gitmemim bir hata olduğunu
düşünüyorum. Aslında planım doğru idi. Fakat bu kadar uzun bir yarışta
istenmeyen problem ve aksiliklerin beni koşamaz duruma düşürebileceğini daha
önceden tahmin etmeliydim. Dolayısıyla koşabilecek durumda iken mümkün olduğu
kadar hızlı yol almak daha doğru bir karar olurmuş. Tabii burada bir denge
tutturmak şart, aşırı hızlı gidip tükenmemek lazım. Bir sonraki yarış için iyi bir
tecrübe oldu
·
Eldiven
tercihlerim gerçekten çok sıkıntı yaşattı. Özellikle böyle havanın çok değişken
olduğu dağlarda koşuyorsanız malzemeniz sağlam olmalı. İşi şansa bırakmamak
gerekiyor. 3 Eldiven yerine adam gibi tek eldiven taşısam çok daha az sıkıntı
çekerdim. Yarış sonra Black Diamond'ın Stance modeli eldivenleri aldım. Artık kafam rahat 😊
·
Beni
rahatsız eden bir diğer konu ise saatimi şarj etmek oldu. Toplamda sanırım 3
kere kolumda şarj ettim saatimi. Fakat o kat kat
kıyafetlerin, eldivenlerin içindeyken kolumda şarj etme düzeneğini kurmak çok
zor oldu. Bir seferinde 10 dakka civarı harcamışımdır. Şarj ederken kolumda
olmasa da olur. Bundan sonra powerbanke takıp direkt çantaya atıcam
·
En
büyük sıkıntıyı midem yüzünden yaşadım. Bu konuda ne yapabilirdim bilmiyorum.
Fakat biraz daha fazla araştırıp alternatif besin kaynaklarını denemem lazım.
Sorunun yediklerimden kaynaklandığından emin değilim ama en azından bir şeyleri
değiştirmem gerekiyor
·
Daha
çok iniş çalışmam gerekir
·
Bir
diğer önemli konuda yürüyüş idmanı yapmak. Bu yarışta hızlı yürüyenler
inanılmaz avantajlı. Ben bir kez daha yürüyemediğimi anladım. Parkurun tamamını
koşmak diye bir şey mümkün değil o yüzden hızlı yürümeyi öğrenmek şart. Ben
batonlarla çok hızlı yürüdüğümü düşünürken bir sürü yaşlı koşucu rahat bir
tempo ile yürüyerek geçti beni. Tempolu, hızlı yürüyüş idmanları yapmam
gerekir.
Tebrikler dostum tekrar ve tekrar....... :)
ReplyDeleteTebrik ederim. İnanılmaz bir deneyim yaşamışsınız. Sakatlıklarınızın geçmesi ve nice ultralar koşmanız dileğiyle...
ReplyDeleteTebrikler Kaptan'ım
ReplyDeleteKardeşim, yarışmanızı izlemiştim..İzlediklerimi,izlerken anlam veremediklerimi rp. Okuyunca daha iyi anladım..Değerlendirmelerimi şöyle sıralayabilirim:
ReplyDelete1. Öncelikle sen yarışı ailenle koşmussun, kızın bir süre sonra seni takip edecek şaşmamalısın..Evliliğini öylesine sağlama aldınız ki Maşaallah diyeyim..
2.Dostlarla birlikte kazandınız bu arkadaşlık bitmez..
3.Mide ağrısı mutlaka spor hekimi ile görüşürsün..Bence stres yoğunluğu ve fıstık ..
4.Raporunda hazırlık ve yarış esnasında maddi unsurlardan bahsettin..Manevi yönden spritüel rahatlama yöntemlerinden ve uygulamalarından belki de bilerek bahsetmedin..
5. Mide ve kas kasılması halisunasyon tirtir titremek ve bunun arkasından gelen dayanılmaz uyku uzun ve yıpratan/yıpratıcı faaliyetlerde çok yaşanır..
6. Mg. Ve tuz vb. Vitamin desteği sanırım tabletleri vardı...
7.Yarış esnasında özellikle tırmanırken kendine özel nefes /diyafram kontrollü sistemi geliştirirsen çok faydasını görürsün..Şayet varsa antremanlarında nefes tempolu hızlı yürüyüş sistemini artırman seni şaha kaldıracaktır...
Seni yürekten kutluyor sağlıklı başarılar dilyorum...
Tebrikler Mali. Bu raporlari okumak cok keyifli oluyor.
ReplyDeleteTebrikler. Çok güzel ve faydalı bir rapor olmuş. Sayende CP'leri tekrar yaşadım...
ReplyDeleteIlham verici.. Tebrik ediyoruz..
ReplyDeleteTebrikler.
ReplyDelete