Daha önceki raporlarımda spora
zayıflamak için başladığımı yazmıştım. 2011 yılında 100 kilonun üstündeydim ve
artık zayıflamam gerektiğinin farkına varmıştım. Bu farkındalık ya da
aydınlanma apayrı bir yazı konusu olabilir; öncesinde ciddi ciddi pek de kilolu
olmadığıma inanıyordum açıkcası 😊 Kilo vermek için şirketin spor salonuna inip
herkesin yaptığı gibi koşu bandında koşmaya başladım. 2K, 3K derken kesintisiz
5K koşabilmeye başladım. Bu dönemde şirketten arkadaşım -gene benim gibi bir
hayli kilolu- Aydın’da bana eşlik ediyordu. Yavaş yavaş kilo vermeye de başlamıştım.
Aydın’dan “madem spor yapıyoruz, bir
hedefimiz, bir amacımız olsun, bir yarış belirleyelim onun için idman yapalım”
önerisi çıktı. Kendisi Triatlon meraklısı olduğu için Triatlon yapmak
istiyordu. Nasıl olur, nerde olur, nelere ihtiyacımız var diye bakınırken bir
diğer sevgili dostum Alper bize bir hayli yardımcı oldu ve “gelin Kuşadası triatlonu
için hazırlanalım, hep birlikte Kuşadasına gidelim” önerisini yaptı. Daha ufak
ufak anca koşabilen ben hiç bir şeyin farkında olmadan “tamam varım” dedim ve
2012 Kuşadası Triatlonuna katılmaya karar verdik 😊
Triatlon lisansı çıkardık ve
sözde idman yapmaya başladık. Henüz bir bisikletim, yüzebileceğim bir havuz
yoktu. Tek yaptığım koşu bandında max 10K’lık koşular yapmaktı. Yüzme idmanları
için oturduğumuz sitenin havuzunun açılmasını bekliyordum. Ancak o zaman idman
yapabilecektim. Dekatlondan işimi görebilecek, başlangıç seviyesi bir bisiklet
aldım. Koşu idmanlarımın yanına ufak ufak bisiklet idmanları ekledim ve havuz
açılınca da kendimce yüzme idmanları yaptım.
Kuşadası Triatlonu Sprint (750mt
yüzme, 20K bisiklet, 5K koşu) mesafesindeydi ve senenin son yarışıydı. Katılımcı
sayısı da bir hayli yüksekti. Yüzme startı ile birlikte “hala devam eden”
kabusum başladı: Hiç bir şekilde kafamı suya sokup yüzemiyordum. Nabzım tavan
yapmıştı ve sudan çıkmak istiyordum. Tam anlamıyla bir kaos ve karmaşa vardı
benim için. Fakat bırakmadım. Çocukluktan kalma içgüdülerle
kurbağalama/köpekleme karışımı bir stille yüzme etabını tamamladım. Bisiklet
daha büyük bir felaketti. 5K’lık bir parkurda 4 tur atacaktık ve parkurda benim
için azımsanmayacak bir yokuş vardı. Bu 4 turun sadece ilkinde yokuşu
çıkabildim, diğer turlarda bisikletten inip yürüdüm 😊
Ama bisiklet parkurunda da pes etmedim. Ardından 5K’lık koşuyu da tamamlayıp
yarışı -yanlış hatırlamıyorsam- sonuncu olarak bitirdim 😊
Kuşadası 2012 - Yüzmeden Çıkış |
Kuşadası 2012 - Finish Pozu |
Çok zorlanmama ragmen gerçekten
keyif almıştım. Sonuncu olmuştum ama hiç bir anlamı yoktu. Çünkü önümdeki yıllarda
benim spor karakterimi biçimlendirecek çok önemli kazanımlarım olmuştu.
Öncelikle pes etmemeyi, işler istediğim gibi gitmese de devam etmeyi, yarışı
kaçıncı sırada bitirdiğinin pek de önemli olmadığını ben bu yarışta öğrendim.
Aynı zamanda bu yarış daha iyilerini yapabilmek için çok çalışmam gerektiğini
ve bunun için de öncelikle kilo vermem gerektiğini de öğretmişti bana.
Kuşadası sonrası kışın bisiklet
binmenin zorluğu, yüzecek uygun bir havuz bulamamak gibi etkenler yüzünden daha
çok koşuya odaklandım. Ardından Aydos’u ve arazi koşularını keşfettim. Arazi
koşularını keşfettikten sonra triatlon benim için ikinci plana düştü ve sırf
eğlencesine takım olarak katıldığımız Kartal’da yapılan İstanbul Triatlonu
dışında hiç spor hayatımda yer edinemedi. Taaki sakatlanana kadar
Sakatlık ve Sonrası
2017 yılında İznik Ultra sonrası
kasık bölgemde ciddi ağrılar hissetmeye başladım. Doktor kontrolü, MR vs
sonrasında Femur ile Kalçanın birleştiği “Labrum” denen bölgede yırtık olduğu
ortaya çıktı. UTMB hazırlıklarım tam gaz devam ediyordu ve yarışa
katılamayacağım düşüncesi bir kabus gibi üstüme çökmüştü. Doktorum spora devam
edebileceğimi ama eninde sonunda ameliyat olmam gerektiğini söylemiş, belirli
bazı egzersiz hareketlerini yasaklamış, koşu dışında alternatif sporlar yapmamı
tavsiye etmişti. Koşu dışında alternatif ne yapabilirdim? Tabiiki yüzme ve
bisiklet. UTMB gibi zorlu, 170K’lık, 10000m yükseklik kazanımı içeren bir dağ ultra
maratonuna katılacaktım ve fiziksel olarak çok iyi durumda olmak zorundaydım.
Tam da bu sırada tesadüf eseri Eventhlon’un düzenlediği Gelibolu Orta Mesafe
(1.9K Yüzme, 90K Bisiklet, 21K Koşu) Triatlonunundan haberdar oldum ve “işte
bu, bu yarışa hazırlanırsam fiziksel olarak iyi durumda olurum” dedim. Bu
vesile ile Triatlon tekrardan spor hayatıma geri dönmüş oldu.
Samsun Kararı
2017 yılında Gelibolu Triatlonunu
pek hatrı sayılır bir derece ile olmasa da
başarılı bir şekilde bitirdim. Çok az bisiklet idmanım vardı ve bu kadar
zorlu bir bisiklet parkuru beklememiştim açıkcası. Bisiklet etabında 50. Km’de
tam anlamıyla tükenmiş, hiç bir ultra’da yaşamadığım tükenişi yaşamıştım. Fakat devam edip yarışı bitirmiş ve çok ama
çok keyif almıştım. 2018 için olmazsa olmaz listeme eklemiştim Gelibolu
Triatlonunu. 2018 için Kayıtlar açılır açılmazda kaydımı yaptırdım. Bu arada 2017
UTMB yarışını da bir hayli zorlanmama, hedeflediğim süreyi tutturamama ragmen
bitirdim. Şu linkten yarış raporumu okuyabilirsiniz.
Triatlon hayatıma tekrar girdiği
için daha ciddi bir şekilde hazırlanmam gerektiğine karar verdim. Yüzmede
ciddi sıkıntılarım vardı. Evet, düzenli idmanlar yapınca gerekli mesafeleri
yüzebiliyordum ama çok yavaştım. Bu yüzden kızım Ayşe Zübeyde’yi gönderdiğim
yüzme okuluna gidip derdimi anlattım ve gerekli desteği alabileceğimi anlayınca
ben de kayıt oldum. Hafta içi akşamları yüzme idmanları beni bir hayli zorlasa
da sürekli gitmeye çalıştım ve kayda değer bir ilerleme kaydettim.
Bütçeme göre amacıma uygun
olduğunu düşündüğüm yeni bir bisiklet aldım. Bisiklet dünyasında bütçenin ucu
bucağı olmadığını anladım. Bu konuda bisikletçi arkadaşlarımla bir hayli
tartıştığımı söyleyebilirim. Evet, iyi performans gösterebilmek için bir
süpermarket bisikletinden fazlasına ihtiyacınız var, hatta belirli seviyede bir
bisikletinizin olması -viteslerin şıkır şıkır pürüzsüz geçmesi en önemlisi-
şart diyebilirim. Fakat bu seviyenin üstü için istenen rakamlar -bence-
korkunç. Bu perspektiften bakınca hala bisiklet dünyasını anlayamadığımı çok
rahatlıkla söyleyebilirim 😊
Uzun lafın kısası yeni
bisikletimi çok sevdim ve -bir orta mesafe triatlon için yeterli olmasa da-
geçen seneden çok daha iyi idman yaptım.
Ben Gelibolu için hazırlık
yaparken Eventhlon Türkiye’de bir ilki yapacağını, Samsun’da uzun mesafe – 3.8K
Yüzme, 180K bisiklet, 42K koşu- düzenleyeceğini açıkladı. Açıkcası bu beni bir
hayli heyecanlandırdı. Triatlona geri döndüğümden beri -herkeste olduğu
gibi 😊 - kafamda bir Ironman yapma düşüncesi vardı.
Fakat Ironman tam anlamıyla ticari bir firma olduğu ve yarışların hepsi yurt
dışında olduğu için masrafı bir hayli yüksekti. Eventhlon çok daha cüzi bir
bütçe ile bize Ironman yapma imkanı sunuyordu. Aklıma acaba yapabilir miyim
sorusu düştü? Yapmak istiyordum ama mesafeler ciddi anlamda ürkütücüydü. Daha
tek seferde 100K bisiklet sürmüşlüğüm bile yoktu. Türkiye’de ilk defa yapılacak
bir organizasyonun parçası olmak düşüncesi de açıkca cezbediciydi. Nihayetinde
Gelibolu Triatlonu sonrası performansıma bakarak son kararımı vermek üzere
Samsun fikrini rafa kaldırdım.
Geliboluya yukarıda yazdığım gibi
yetersiz bisiklet idmanı ile katıldım. Bunda bir ay içerisinde ard arda iki
Ultra Maraton -İznik Ultra (140K) ve Tahtalı Ultra Sky (100K)- koşmamın büyük etkisi vardı. Bu iki
yarışın yorgunluğu bir hayli etkiledi beni. Gelibolu’da startın feribottan
verilmesi benim için çok kötü oldu. Yüzme öncesi suya girip rahatlama şansım
olmadı. Feribottan atladık ve ben gene panik atak moduna girdim. 5 dk civarı
hiç yüzemedim. Sudan çıkıp geçen seneden daha kötü yüzdüğümü fark edince
moralim bozuldu. Fakat esas problem bisiklet parkurunda meydana geldi. 35.Km de
fazla özgüvenli davranmam ve ani bir yanal rüzgarın yardımı ile kendimi
bisikletten uçarken buldum. Kaskımı kıracak kadar sert bir şekilde kafa üstü
çakıldım. Ciddi bir sakatlık geçirmediğim için açıkcası çok şanslıydım.
Bisikletin arka aktarıcısı bir hayli eğildiği için yarışı bırakmak zorunda
kaldım.
Gelibolu Triatlonu Bisiklet Teslimi |
Organizasyondan Adem kırık
bisikletim ve kırık gururumla beni konakladığımız Kum Otele bıraktı. Sevgili
eşim Hayriye yaralarımla ilgilendi. Biraz dinlendikten sonra sahile indik.
Doğal olarak moralim inanılmaz bozulmuştu. Yaptığım hatayı bir türlü
kabullenemiyor, kendime kızıyordum. Hayriye’ye dönüp “Ee nolacak şimdi? Ne
yapıcam bundan sonra?” diye sordum.
Hayriye’de “Ne olacak, dinlenicen, daha çok çalışıp daha iyisini
yapıcaksın” diye cevap verdi. Ben de “Tamam o zaman Samsun’a gidiyoruz” dedim 😊
Samsun Hazırlıkları
Gelibolu’dan sonra Samsun’a
hazırlanmak için aslında pek bi süre kalmamıştı. Dolayısı ile gerçek anlamda
bir triatlon idman planı uygulama şansım yoktu. Ben de kendimce bir plan
belirleyip idman yapmaya başladım.
Koşuyu bir şekilde bitireceğimden
emindim. Bisiklet idmanım az olmasına rağmen ultralardan gelen dayanıklılığıma
güveniyordum. Evet belki hızlı süremezdim ama öyle ya da böyle bitiririm
diyebiliyordum. Beni esas endişelendiren ise yüzmeydi.
Yüzme kursunu bırakmıştım.
Akşamları gidemiyordum. Ben de her fırsat bulduğumda sitenin havuzunda yüzmeye
başladım. Genelde 1000-1500 mt civarında yüzüyordum. Hafta sonları Maltepe
Sahildeki Veledroma gidip tempolu -bana göre 😊- 30, 40K civarı bisiklet sürüp ardından
10-15K koşu şeklinde 3, 4 brick idman yaptım. Yaz tatili için bir haftalığına
Selimiye’ye giderken bisikletimi de götürdüm. Amacım bir hafta boyunca sıkı bir
idman dönemi geçirmekti. Asfalt kalitesi inanılmaz kötü olduğu ve çok fazla
yokuş olduğu için sadece iki tane 60K’lık sürüş yapabildim. Selimiye
tepelerinde güzel Trail koşuları yaptım. En verimli ise yüzme idmanları oldu.
3K’lık bir yüzme idmanı yaparak en uzun mesafemi yüzmüş oldum. Bu arada
Aydos537 ekibimizden Alpay Dede’de yarışa katılmaya karar vermis, Zonguldak’ta
güzel bir idman dönemine girmişti. Hatta bu 3K’lık yüzme idmanını onun ısrarı
ile yapmıştım. Triatlon ile hiç alakası olmayan bir ultracı olarak haziran
ayında Half Ironman, Ağustos ayında ise Ironman mesafesi koşacaktı. Aşırı
gözüpeklik mi, deli cesareti mi siz karar verin? 😊
Selimiye'de Bisiklet |
Alpay Hoca Gelibolu Triatlonunda Koşu Parkurunda |
Tatil dönüşü çok az zaman
kalmıştı ve benim hala bir uzun bisiklet idmanım yoktu. Yarışa bir hafta kala
29 Temmuz Pazar günü en az 100K sürmek için sabah erkenden sahil yolunda
bisiklet sürmeye başladım. Amacım Bostancı-Pendik arasında gidip gelmek ve
100K’yı tamamlamaktı. İki tur atıp Veledrom civarına geldiğimde yaklaşık 70K
olmuştu. Trafik arttığı için kalan kilometreleri Veledromda tamamlamaya karar
verdim. Uzun mesafe sürüşlerinde AeroBar şiddetle tavsiye edildiğinden ucuz
yollu bir AeroBar alıp bisikletime takmıştım. Bir iki ufak test sürüşü yapmış
ama bisikletin kontrolünü çok kaybedince vazgeçmiştim. Veledromda sürerken
tekrar test etmeye karar verdim. Bir kaç K boyunca AeroBarın üstüne yatma ve
normal sürüş pozisyonuna geçme denemeleri yaptım. Kendime güvenim geldi. 7,8K
sürdüm bu şekilde. Sonra önümdeki başka bir bisikletçiyi geçtikten hemen sonra
nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde kendimi yerde sürüklenirken buldum ☹
Bisiklete bir şey oldu, yarışa giremeyeceğim diye çok korktum. Bisiklette
sürtünme izleri dışında bir şey yoktu. Benim kalçamda ve sol kolumda
sürtünmeden dolayı bir hayli asfalt yanığı vardı. Sinirle bisiklete tekrar
bindim barın üstüne yattım ve kalan bütün mesafeyi o şekilde sürüp 100K’yı
tamamladım. Bu sürüş sonunda bar üstünde yatarak sürmenin ciddi anlamda enerji
kazancı sağladığını ve boynumun çok daha az ağrıdığını anladım. Fakat yarışta
sürebilecek miydim?
Bu son bisiklet idmanı ardından
kısa bir koşu ve kısa bir yüzme idmanı ile hazırlıklarımı sonuçlandırdım. Sene
başından beri Koşu, Bisiklet ve Yüzme de yaptığım toplam mesafeler aşağıdaki
gibi (Bu mesafelere Samsun Triatlonu ve sonrasında yaptığım idmanlar da dahil).
Samsun ve Yarış Öncesi
Hayriye’nin ailesi Samsun
Bafra’lı. Genelde yazları Bafra’da köyde geçirirler. Hayriye’de Ayşe Zübeyde
ile birlikte genelde 1 haftayı köyde geçirmeye çalışır. Her çocuk gibi Ayşe
Zübeyde’de köyü ve köy yaşantısını çok seviyor. Bu seneki köy tatilini Samsun
Triatlonu ile birleştirdik. Hep birlikte araba ile köye gidicez, yarış sonrası
ben bir gün dinlenip araba ile geri dönücem onlar ise bir hafta daha kalıp
uçakla döneceklerdi. En uygun ulaşım şeklinin bu olduğuna karar vermiştik.
3 Ağustos Cuma sabahı erkenden
yola çıktık. Öğle saatlerinde Bafra’ya varmıştık. Bafra da bizi bir hayli
rüzgarlı bir hava karşılamıştı. Köye geçip yerleştikten sonra ben hemen uykuya
çekildim. Gerçek anlamda dinlenmeyi bugün ve bu gece yapmam gerekiyordu. Yarış
gecesi uyku genelde hep problem olur. Yol yorgunluğu ile hemen sızmışım. Alpay
Hoca Zonguldak’tan direkt yarışın yapılacağı Atakum’a gidecekti. Uyandığımda
Alpay Hoca’nın Atakum sahilden attığı videoları gördüm. Karadeniz coşmuştu ve
çok ciddi dalga vardı. Benim için tam bir kabus. Tüm Aydos537 ekibi olarak öyle
mi olur, böyle mi olur, yüzme parkuru kısalır mı diye tartışırken ben direkt
eğer yarış sabahı da deniz böyle olursa suya girmem dedim. Bu konuda kararım
kesindi.
Köyde Mutlu Ayşe Zübeyde :) |
Cumartesi
sabahı tüm malzemelerimi hazırlayıp Hayriye ile yola çıktık. Yarış pazar sabahı
05:00’de başlayacağı için -programa göre öyleydi- ben bumartesi gecesini Alpay Hoca ile
birlikte Atakum’da otelde geçirecektim. Hayriye pazar günü öğle saatlerinde tekrar
Atakuma gelecekti. Bafra-Atakum arası normal şartlarda 45 dakka civarında
sürüyor. Yol boyunca Alpay Hoca ile konuştuk. Haberler içaçıcı değildi. Rüzgar
yüzünden organizasyon start noktasındaki çadırlarını bile kuramamış çip
dağıtımını Teknik toplantının yapılacağı Atakum Sanat Merkezine almıştı.
Atakuma varınca önce otele gidip eşyalarımı bıraktım. Sonra yarışın başlangıç
alanı olan Çobanlı İskelesine gidip denizin durumunu kontrol ettik. Çok rüzgar
vardı ve durum pek iç açıcı değildi. Alpay Hoca ile buluşup yarış kitlerini
almak ve son durum hakkında bilgilenmek için sanat merkezine gittik. Her
kafadan farklı bir ses çıkıyordu. Eventhlon ekibi yarışın planladığı gibi
yapılacağını yüzme parkurunda bir değişiklik olup olmayacağına sabah karar
verileceğini ve detayların Teknik toplantıda anlatılacağını söyledi. Bu sırada
yarış başlangıç saatinin KPSS sınavı yüzünden saat 10:00 a alındığı bilgisini
öğrendik. Tamam seçimler yüzünden sınav tarihleri değişti ama haftalar
öncesinden bu sınav tarihi belirli değil miydi? Bir taraftan sabah saatlerinde
deniz daha sakin olur bu sakinliği kaçırıcaz diye üzülürken diğer taraftan da
koşu akşam serinliğine kalacak diye sevindik. Fakat önceden açıklanan programa
göre uçak bileti alan yarışmacılar vardı. Onlar için çok tadsız bir durumdu
açıkcası bu değişiklik.
Hazırız :) |
Yarış kitimizi aldıktan sonra hep
birlikte güzel bir pide yiyip karbonhidrat takviyesi yaptık 😊
Market alışverişimizi de yaptıktan sonra Hayriye bizi otelimize bırakıp
Bafra’ya geri döndü. Alpay Hoca üniversiteyi 19 Mayıs’ta okuduğu için burada
bir çok arkadaşı vardı. Onlardan birkaçı ile buluşacaktı. Ben biraz
dinlendikten sonra bisikleti alıp teknik toplantı için tekrar sanat merkezine
gittim. Otel ve sanat merkezi arası bir 5K vardı. Teknik toplantının tek esprisi
söylenti olan start saatinin tescillenmesi oldu. Uzun mesafe saat 09:00’da
diğer mesafeler ise saat 10:00 da başlayacaktı. Bir diğer önemli nokta ise takım
yarışçıları ile birlikte toplam 10 kişinin uzun mesafe için start alacağıydı. 3
Takım vardı. Bireysel katılımcı sayısı 7 -yazı ile yedi- idi!!
Normalde yarış öncesi alkol
almam. Fakat bu yarış öncesi stres katsayısının fazla olması ve startın saat
9’da olması sebebiyle otele döndükten sonra Alpay Hocayıda ikna ettim -aslında
dünden razı 😊- ve otel yakınında bir kafeye oturup bira
eşliğinde yarış stratejisini ve planlarımızı tartıştık. Fark ettimki bütün
planlarımız herşeyin yolunda gittiği senaryoya göre yapılmıştı. Bakalım öyle mi
olacaktı?
Son planlar yapılıyor :) |
Yarış
Gece saat 01:00’e kadar sahildeki
gece kulüplerinden gelen müzik sesi yüzünden uyuyamadım. Sabah saat 6 olmadan
kalkıp kahvaltımızı yaptık. Yüzme’ye dolu mide ile başlamak istemiyordum fakat
bu kadar zorlu bir aktivite öncesi yeteri kadar da beslenmem gerekiyordu. İki
dilim ekmek, peynir, zeytin, domates, yumurta ve fıstık ezmesinden oluşan güzel
bir kahvaltı yaptık Alpay Hoca ile birlikte. Alpay Hoca kahvaltı öncesi sahile
inip denizin son durumuna bakmış ve iyi haberlerle geri dönmüştü. Denizin dünkü
halinden eser yoktu 😊
Akşam yatmadan yarış boyunca ihtiyacım
olacak tüm malzemeleri çantama koymuştum. Triatlon’da özellikle Uzun Mesafe’de
bütün yarış boyunca özellikle disiplin geçişlerinde -transition- ne yiyip ne
içeceğinizi, hangi kıyafetleri hangi sıra ile değiştireceğinizi önceden
belirlemeniz ve bir strateji oluşturmanız çok önemli. Bu stratejiye göre de
malzemelerinizi hazırlayıp ona göre değişim alanına yerleştirmelisiniz. Elit ya
da iddialı atletler değişimleri çok hızlı bir şekilde yapıyorlar. Benim değişimlerde
hızlı olmak gibi bir derdim yoktu. Aksine yavaş olup neye ihtiyacım varsa
halletmeden çıkmamayı hedeflemiştim. Kabaca şöyle bir stratejim vardı:
- · Yüzmeden çıktıktan sonra Trisuitle devam etmeyecek komple bisiklet kıyafeti giyecektim. Trisuit’lerin pedleri normal bisiklet taytlarının pedlerine göre çok ince oluyor. Benim de doğru düzgün bisiklet idmanım olmadığı ve alışık olmadığım için 180K o ince pedle bisiklet sürmeyi göze almak istemiyordum
- · Yüzmeden çıkınca 250 ml’lik elektrolit içip, yarım muz, bir meyveli var yiyip üstüne yeteri miktarda su içecektim.
- · Bisikletten koşuya geçerken gene üstümü komple değiştirip koşu kıyafetlerimi giyecektim
- · Koşuya geçmeden gene 250 ml’lik elektrolit içip yarım muz ve meyveli bar yiyecektim
- · Bisiklet üzerinde iki tane 600ml’lik matara taşıyacaktım. Birinde su diğerinde ise elektrolitli su olacaktı. Elektrolitli suyu bisiklet parkurunun ortasına kadar yavaş yavaş içicecek bu noktada yenisini yapacaktım. Bunun için yanımda bir ölçek elektrolit tozu taşıyacaktım. Gene bisiklet üzerinde yiyecek olarak 4 jel, 1 tadımca bar, 1 çikolatı bar 2 de meyveli bar taşıyacaktım
- · Koşu için ise yanıma 4 tane jel alacaktım
Yukarda bahsettiğim tüm yiyecek
ve içecekleri sıcakta erimemeleri için soğuk tutan ufak bir çantada muhafaza
edip bisiklet ve koşuya geçmeden yanıma alacaktım. Plana nerdeyse birebir
uydum. Sadece koşuda midem çok kötü olduğu için 4 jelden sadece 2sini
yiyebildim
Çantamı alıp bisiklete binerek
Alpay Hoca ile birlikte start noktasına gittik. Biz ilk gelen sporculardık.
Bisikletlemi yerine koyup eşyalarımı teker teker yerleştirdim. Bunları yaparken
zihnimden hangi malzemeyi hangi sıra ile alıp geri koyacağımın egzersizini
yapıyordum. Bu işleri bitirdikten sonra yeni gelen diğer yarışmacılarla
muhabbet ettik, denizi kontrol ettik, hatta ben alışmak için denize girip suda
biraz oyalandım. Hava çok sıcaktı. Bu yüzden wetsuitlerimizi son ana kadar
giymedik. Daha önce yazdığım gibi uzun mesafeye başlayacak 10 sporcu vardı.
Bunların 3ü takım sporcusu geriye kalan 7 kişi ise bireysel katılımcıydı.
Bunların 2si ise triatlona yeni cesaret eden 2 Ultra Maratoncu. Nerde bu
triatlon meraklıları? Gerçekten üzücü.
Yüzme
Vakit hızla akıp geçti.
Hakemlerin uyarısı ile yüzme startı için 400mt’lik iskelenin ucuna doğru
yürümeye başladık. Her attığım adım ile birlikte nabzım da yükselmeye başladı.
Bu yarış için beni en çok endişelendiren şey yüzme startında gene panik atak
haline girmekti ve ben hızla o eşiğe doğru yürüyordum. Etraftan birileri “Dead
Man Walking” diye bağırsa inanın çok uygun olurdu. İskelenin ucuna geldiğimizde
Alpay Hoca’ya “Hocam ben iyi değilim” dedim. Alpay Hoca’da önce nabzımı kontrol
edip beni sakinleştirmeye çalıştı. Fakat nabzım coşmuştu bir kere. Hakemler bir
sürü şey söylediler ama hiç birini duymadım, resmen başka bir boyuta geçmiştim.
Sevmediğim, istemediğim bir boyuttu bu ama. Alpay Hoca’nın uyarısı ile suya
atladım. Hakemler suya atlayın, sudan start vericez demişler. Sudan start
vermeleri aslında benim için çok iyi oldu. Suyun içinde geçirdiğimiz o kısa
süre bile sakinleşmeme yardımcı oldu. Ve sonunda start verildi.
Yüzme
boyunca ana hedefim kesinlikle kendimi zorlamamak ve nabzımı yükseltmemekti. Fakat
zaten benim nabzım fazlasıyla yükselmişti. Buna rağmen daha önce olduğu gibi
kafamı suya sokamayıp yüzememek gibi bir durum yaşamadım. Aksine yavaş yavaş
yüzerek nabzımı düşürdüm ve aynı tempoyu korumaya çalıştım. İlk 3,5 dakika
sonunda sonunculuğa düşmüştüm ama önemi yoktu benim için. Önümdekilerle aram
pek fazla açık değildi ve rahat rahat diğer sporcuları görebiliyordum. Sürekli
zihnimde “sıralamanın önemi yok, bunları düşünme” diye kendime telkinde bulunup
“uzan, yakala, çek, uzan, yakala, çek”
şeklinde tempo vermeye çalışıyordum. Deniz açıkta oldukça sakindi. Fakat dalga
boyu uzun dalgalar vardı. Suda yükselip alçalıyordum. Bu da şamandırayı görmemi
engelliyordu. İlk şamandırayı döndükten sonra önümdeki bütün yüzücüleri birden
kaybettim. Ne şamandıra, ne de yüzücü vardı. Kıyıya doğru yüzdüm ama bir türlü
şamandıra göremedim. Sonuda durup acil durum botuna “şamandıra nerde” diye
sordum. Onlar daha fazla saga doğru yüzmem gerektiğini söylediler. Ben ilk
şamandıra sonrası kıyıya doğru yaklaşacağımızı düşünüyordum fakat bir sonraki
şamandıra için 180 derece dönmemiz gerekiyormuş
Yüzme parkurunda iskelenin sağ
tarafında 2K yüzdükten sonra karaya çıkıp iskelenin sol tarafına 300 mt kadar
koşarak geçmemiz ve bu tarafta ise 750mt’lik parkurda iki tur atmamız
gerekiyordu. İlk 2K’yı kendime göre gayet iyi yüzdüm. Sudan çıktığımda saatim
yanlış hatırlamıyorsam 52 dakikayı gösteriyordu. “Tamam” dedim bitti bu iş. 1,5
saatin altında biticek yüzme dedim. Fazla iyimsermişim 😊
Sprint ve Olimpik mesafe startı
için bekleyen arkadaşların tezahüratı eşliğinde koşarak tekrar suya girdim.
Fakat geçen süre içerisinde dalga miktarı artmıştı ve yüzebilmek için öncelikle
dalgaları geçmek gerekiyordu. Dalgalarla bir hayli mücadele ettikten sonra ilk
şamandıraya doğru yüzmeye başladım. Fakat şamandıra bir türlü gelmiyordu. İlk
şamandırayı döndükten sonra güneş direkt karşıdan gelmeye başladı ve bu beni
çok zorladı. Kendimi sarhoş gibi hissetmeye başladım. İkinci şamadırayı da
dönünce “Bu işte bir yanlışlık var arkadaş. Ben o kadar 750 mt yüzdüm burası
750 mt olamaz” dedim kendi kendime. Karaya iyice yaklaşıp ayağa kalktığımda
Alpay Hoca’nın karaya çıktığını gördüm. Saatime baktım 4000 mt gösteriyordu. Normal
şartlarda yüzmenin bitmesi lazım ama bizim bir turumuz daha vardı. İkinci tura
başlamak için karaya doğru yürürken bacaklarım inanılmaz ağrıdı. Quad’larım,
Calf’lerim resmen yanıyordu. Bu durum beni bisiklet ve koşu için çok
endişelendirdi ama bunları şimdi düşünmemen lazım, önce sen yüzmeyi bitir
bakalım diyerek çıktım sudan ve ikinci tur için red bull tagının altından
dönerek tekrar suya girdim.
Bu turda dalgalardan kurtulmak
çok daha zor oldu. Bir şekilde kurtulup ilk şamandıraya doğru yüzmeye başladım.
Şamandıraya yaklaşmışken suda “Mali, Mali” diye birinin bağırdığını duydum. Bu
bir halüsinasyon mu acaba diyerek durdum. Bir baktım Alpay Hoca 😊
Saatini gösterip sinkaflı cümleler kuruyordu. “Daha yüzecek miyiz, doğru yolda
mıyız, bu şamandıradan mı dönücez, aldığımız mesafeye bak, yanlışlık var” vs vs
diye saydırdı. Doğru yoldayız durma devam et diyip tekrar yüzmeye başladım.
Yanlış olduğunun ben de farkındaydım ama yapacak bir şey yoktu. İkinci
şamandıraya yaklaşırken deniz anaları çıktı ortaya. Bir tanesine sağ shin’im
ile vurdum. Bayaa sert bir çarpma oldu diyebilirim. Bacağımı yukarı kaldırırken
bu sefer de calf’imle vurdum. Noluyoruz yahu derken muhtemelen yorgunluğun da
etkisi ile sağ calfimde şimdiye kadar yaşadığım en şiddetli krampı yaşadım.
Suda bağırdım acıyla. Sırt üstü döndüm. Sağ bacağımı mümkün olan en gergin
vaziyette tuturarak acının biraz geçmesini bekledim. Artık bitime 300,400mt
civarı bir şey kalmıştı ve tekrar dönüp hiç bacak vurmadan yüzmeye başladım.
Sağ calfimdeki acı sürekli azaldı ama hem bisiklette hem de koşuda beni
zorladı. İnanması belki zor ama acı tam anlamıyla yarıştan bir hafta sonra
geçti.
İkinci tur sonunda karaya
yaklaşıp ayağa kalktığımda başım dönüyor, yürümekte zorlanıyordum. Midem de çok
kötüydü ve kusacak gibiydim. Saatime baktım toplam mesafe 5600mt gösteriyordu.
Toplam süre ise 2:07 idi. Yüzme cutoff 2:10 olarak açıklanmıştı. Yani nerdeyse
cutoff’a kalıyorduk. Ama yaklaşık 1500mt fazla yüzmüştük. O yüzden herhangi bir
diskalifiyenin olmayacağını bilerek bir taraftan wetsuitimi çıkartırken yavaş yavaş
değişim alanına geldim.
Hayatımda yüzdüğüm en uzun
mesafeyi yüzmüştüm. Açıkcası kendime inanamıyordum. Şimdi sırada hayatımda
sürdüğüm en uzun mesafe bisiklet sürüşü vardı ve ben tam anlamıyla bitik
durumdaydım. Alpay Hoca benden daha dinç görünüyordu. Yukarıda yazdığım
stratejiye göre önce kıyafetlerimi değiştirdim. Ardından beslenirken Alpay
Hoca’nın gene sinkaflı cümleler kurduğunu duydum. Adam tam bisiklete çıkacakken
ön lastiğinin patladığını fark etmişti ☹ Organizasyondan yardım istedi hemen. Ben beslenmemi
bitirip yola çıkarken hala uğraşıyorlardı. Sakin olmasını, daha çok vaktiğimiz
olduğunu telkin ederek koşar adım değişim alanından çıktım. Bakalım bisiklet
parkurunda neler olacaktı?
Bisiklet
Samsun Triatlonu açıklandığı
andan itibaren “bu yarış yapılamaz” düşüncesinin ana sebebi bisiklet parkuru
idi. Dile kolay 180K’dan bahsediyoruz. İlk açıklanan parkur 90K gidiş ve 90K
dönüş şeklindeydi. Bu parkuru gördükten sonra kendi aramızda “90K’lık yolu
nasıl kapatacaklar, mümkün değil, olmaz bu iş” şeklinde çok tartıştık açıkcası.
Cumburbaşkanlığı turu için bile yolların zar zor kapandığını düşününce
haklıydık aslında. Organizasyon da haklı olduğumuzu kanıtlamak istercesine bisiklet
parkurunu sürekli değiştirdi. Son gün gelinen noktada ise Atakum – Bafra arasındaki
ana yolun 22.5 K’lık bir bölümünün trafiğe kapatılıp gidiş dönüş şeklinde 45K’lık
4 tur atacağımız söylendi. Benim için problem yok. Hatta 20K’lık bir loopta 9
tur atmaya bile razıydım. Bu şekilde zihnimde bisiklet parkurunu daha kolay
sindirebilirdim 😊
Kafamda bisiklet için
belirlediğim süre 6,5 saat civarı idi. 27,28 Km/h gibi bir ortalama tutturmak
istiyordum. 30K ortalama ile başladım bisiklet parkuruna. Fakat bu hızda en
fazla yarım saat gidebildim. Yüzme beni çok yormuştu ve ben bir türlü istediğim
gibi pedal çeviremiyordum. Nabzım da yükselince bu tempoda devam edersem
bisiklet parkurunda mutlaka patlayacağıma karar verdim ve hızımı düşürdüm. Sevgili
Dostum Alp Aslan’ın tavsiyelerine uyarak sürekli yüksek devir / düşük vites şeklinde
sürüş yapmaya çalıştım. İlk turun yarı noktasından geri dönerken 19 Mayıs
civarında trafiğin kilit olduğunu fark ettim. Ardından insanların laf attığını
fark ettim. Önce üstüne alınmadım. Sonra anladımki bayaa bayaa bana bağırıyorlar
☹
Çok fazla kafaya takmadan ikinci
tura başladım. Bir süre sonra karşıdan gelen Alpay Hoca’yı gördüm eliyle işaret
yapınca yavaşladım. Beni “mümkün olduğu kadar uzaktan geç, küfür ediyorlar”
diye uyardı, dedim “merak etme fark ettim” 😊
Yarışın ilk 3ü özellikle
birincisi Harun Arman bisiklet üzerinde inanılmaz gidiyorlardı. AeroBara yatmış,
uçuyorlardı resmen. Aramızda çok ciddi hız farkı vardı. Yanlarından geçerken
hayran hayran seyrettim. Ben de özellikle ilk 2 turda mümkün olduğu kadar
AeroBara yatarak kullandım. 3. Turla birlikte yorgunluk artınca “şimdi kesin
bir sakatlık çıkacak” diyerek AeroBarı kullanmaktan vazgeçtim. Fakat AeroBar
üzerinde sürmeye daha çok çalışmam gerekli. Ciddi faydası var.
Bisiklet parkuru boyunca beslenme
de bir sıkıntı yaşamadım. Cp’ler yeterliydi. Bisiklet üzerinde taşıdığım her şeyi
yedim. Bunun dışında Cp’lerden bir kek yedim ve iki tane kola içtim. Nerdeyse
her turda parkurun ortasındaki Cp’de durup suyumu takviye ettim. Bu sayede
bisiklet parkurunun hiç bir noktasında enerji anlamında sıkıntı yaşamadım,
tabiiki yoruldum ama tükenmedim. Beslenme stratejim başarılı oldu diyebilirim.
3. turla birlikte hakaretler ve
küfürler iyice arttı. İnsanların resmen gözü dönmüştü. Ana avrat küfür ediyorlardı.
Kocaman yaşlı başlı teyzeler bile hakaret ediyordu. Sıkıntı olacağını tahmin
ediyordum ama böylesini hiç tahmin etmiyordum. Biz ne yaptık ki size? Tamam ben
de saatlerce trafikte kalsam sinirlenirim ama yola çıkıp sporculara ana avrat
küfür etmem. Bir sıkıntı varsa bizim bir sorumluluğumuz yok. Aksine sıkıntının
bir numaralı sorumlusu sizsiniz? Sizin hep üç kağıt peşinde koşmanız, avantacılığınız,
çıkarcılığınız. Siz bir araba önce geçeyim, 3 metre öne geçeyim peşinde
koşarsanız kaza olur. Tek şeritli yolda kaza olursa ve kaza yapan arabalar 10
dakka bile durursa arkasında 1 saatlik kuyruk oluşur. Sonra gelip suçlu diye
benim rahmetli anneme küfür edersiniz. Böyle çıkarcılık peşinde koşmak yerine
kurallara uysanız yavaş da olsa trafik akar. Yaşadığım ruh halini yazıya
dökecek kadar yetenekli değilim maalesef. Buradan o küfürlerin hepsini
sahiplerine iade ediyorum. 3. Turda yol
kenarında Hayriye’yi yolun ortasında bana tezahürat yaparken gördüm. Onlarda
trafikte sıkışıp kalmışlardı, arabadan inmiş tezahürat yapıyordu. Bir tarafta
küfür diğer tarafta ise alkış, tezahürat ve destek. Dönüş noktasına yaklaşırken
karayolları ekiplerinin kuka ile bir şeridi ayırmaya başladıklarını gördüm. Kapatılan
yoldan bir şeridi açmayı planlıyorlardı. Bir trafik polisine “siz burayı açarsanız
gözü dönmüş bu adamlar o kukayla ayrılmış tek şeritte gitmez, diğer şeritlerede
çıkar ve bizi ezerler” dedim. Öyle de oldu. 3. Tur yarısından döndüğümde önümde
tam karşıdan gelen bir sürü araba buldum. En sola yol dışına kadar çıktım.
Millet hem deli gibi gidiyor hem de küfür ediyordu. Kızılay kamp alanının önündeki kavşak
noktasına geldiğimde -yol burada trafiğe açılmamıştı- Nerden girdiklerini
anlamadığım onlarca arabanın emniyet şeridi dahil bütün yolu kapattığını
gördüm. Geçicek bir yer yoktu. Polisler sürücülerle kavga edip yolu açmaya çalışıyordu.
Ben de en sola geçip durdum. Sinirden şakaklarım zonkluyordu. Kendi kendimi
telkin edip kimseyle herhangi bir ağız dalaşına girmemeye çalışıyordum. Bir
kişiye cevap versem gerçekten hiç istenmeyecek şeyler olacağı kesindi. Beni
gören bir komiser arabaya atlayıp bana takip etmemi söyledi. Önden gidip bana
yol açmaya çalışıyordu. O bile bir yere kadar başarılı olabildi. Araçtan inip
beni arabaların arasından geçirdi. Bu şekilde büyük moral bozukluğu ile 3. Turu
bitirdim. Bu noktada yarışı bırakma düşüncem vardı. Lanet olsun diyordum. Bırak
bisikleti, maratonu da koş bitsin diyordum. Bu düşüncelerimi dönüş noktasında
organizasyon sorumlularına ve federasyon hakemlerine durumu anlattım onlar da “devam
et, emniyet çözecek” gibisinden bişiler söylediler. İstemeye istemeye 4. Tura başladım.
Emniyet ve Jandarma yaşanan
sıkıntıları çözmek için bir sürü motorsikletli polis görevlendirmişti. Parkurda
bir tek Alpay Hoca ve Ben kalmıştım. Motorlu polisler ve jandarmalar bu tur
boyunca bize eşlik ettiler. Onların eşliğinde VIP gibi hissederek turu
tamamladık. Son dönüşten sonra yanlarından geçtiğim tüm görevlilere bağırarak
teşekkür ettim ve haklarını helal etmelerini istedim. Gerçekten canla başla
sorunları çözmeye ve bize yardımcı olmaya çalıştılar. Onların kararlı tutumu
olmasa bu yarış kesinlikle bitmezdi.
Bisiklet Parkurunda |
Koşu
Değişim alanına gelip bisikletten
indiğimde resmen yürüyemedim 😊 Hayriye ve Ayşe Zübeyde beni bekliyorlardı. Bisikletimi
teslim edip koşu kıyafetlerimi giydim. Hayriye haşhaşlı peynirli sandviç
getirmişti. Sandviçten biraz yedim. Bolca su içtim, jellerimi alıp koşuya
başladım. Kafamda “bitti artık bu iş” diyordum. Önümde daha 42K’lık bir koşu
vardı ve ben bitti diye düşünüyordum. Aslında çok da yanlış değildi bu düşünce.
En çok korktuğum disiplin olan yüzme bitmişti, en az idmanım ve tecrübem olan
disiplin bisiklet de bitmişti, geriye en çok idmanım ve tecrübem olan koşu
kalmıştı. Koşuya bu rahatlıkla birlikte biraz hızlı başladım. Sahildeki
bisiklet yolunda 5,2 K’lık 8 tur atıcaktık. Ben ilk turu 5:30 ortalama pace ile
döndüm. İlk tur sonunda bisiklette sol kalçamda başlayan ağrı biraz daha arttı.
Bu ağrıyla birlikte bu tempoyu kalan turlarda koruyamayacağımı anlayıp hızımı düşürdüm.
Yaklaşık 11 saattir parkurdaydım ve sürenin hiç bir önemi yoktu artık. Tek
hedef sakatlanmadan yarışı tamamlamaktı. İlk turu tamamladığımda Alpay Hoca’da
bisikleti bitirmiş ve koşuya başlamıştı.
Güle oynaya herhangi bir sıkıntı
yaşamadan koşunun yarısına ulaşmıştım. Tek sıkıntı bizim için kapatılmış olmasına
ragmen parkurda cirit atan bisikletliler, patenliler ve elektrikli motorlulardı.
Korna çalıp benden yolu açmamı isteyenler bile vardı. Bisiklet parkurunda anne ve
babalarını gördüğüm için çok da yadırgamadım bu durumu. Koşu parkurunda da bir
sürü görevli polis vardı ama bunlar arkadaşları trafik polisleri gibi ilgili ve
alakalı değillerdi. Çekirdek yiyip muhabbet ediyor bizle ve parkurla ilgilenmiyorlardı.
İlgili alakalı bir tane polis vardı ve o parkurda gördüğü herkesi uyarıyordu.
Ufacık çocukların adama kafa tuttuklarına şahit oldum. Ne kadar üzücü. Bir diğer
üzücü nokta ise insanların ilgisizliğiydi. 4,5 saat boyunca o parkurda dönüp durdum
ve tıklık tıklım olan sahilde sadece 3 tane yaşlı teyze dönüp alkışladı ve destek
verdi. Halkımızın spora ve sporcuya olan bu ilgisizliği gerçekten korkunç.
Koşunun ikinci yarısı ile birlikte mideme kramplar girmeye başladım. Midem hiç bir şey Kabul etmiyordu. Hayriyeden tuzlu bir şeyler istedim. Cp’lerdeki en büyük eksik tuzlu yiyeceklerin olmamasıydı. Hayriye patates cipsi ve çubuk kraker getirdi fakat çok az yiyebildim. Midem soda ve su dışında hiç bir şey Kabul etmiyordu. Kusmayı denedim ama beceremedim. Mide problemi ile birlikte koşmak da zorlaşmaya başlamıştı. Ama bu duruma ultralardan alışıktım. Ben de koş / yürü yapmaya başladım. Artık hiç bir şeyin moralimi bozmasına izin veremezdim. Keyfim yerindeydi. Parkurda Alpay Hoca ile bir video bile çekip bizi merak eden Aydos537 arkadaşlarımıza gönderdik. Yerel halktan destek alamıyorduk ama her tur dönüşünde sevgili ailemden ve organizasyon ekibinden aldığımız tezahüratlar bizi yeniden motive ediyordu.
Mutlu Sona Doğru |
Son turun da sonuna geldim ve
kızımla elele tutuşup finish tagına doğru koşmaya başladık. Triatlon dünyası
için küçük ama benim için çok büyük bir hedefi daha tamamlamak üzereydim. Büyük
bir mutluluk ve gururla finish noktasından geçip bu heyecanlı macerayı 14:17:25'lik bir derece noktaladım. Her ne kadar Ironman organizasyonu olmasa da soranlara “Ben IronMan’im”
diyebilecektim artık 😊
Türkiye’de bir ilki
gerçekleştiren 6 kişiden biriydim. 7 Bireysel yarışçıdan 6’sı bitirmişti. Öncelikle bütün katılımcıları cesaretlerinden ötürü tebrik ederim. Yarışın birincisi Harun Arman ile
birlikte diğer finisher’lar Volkan Arslan, Murat Kırdı, Selçuk Oğuztürk ve özellikle sevgili Dostum Alpay Dede’yi canı
gönülden tebrik ederim. Yarış boyunca desteklerini yanımızda hissettiğimiz tüm
Aydos537 ailesine de teşekkür ederim.
Bir sürü aksaklık olmasına ragmen
iyi niyeti ile çabalayan organizasyon ekibi Eventhlonu özellikle cesaretinden
dolayı tebrik ederim. Bu organizasyonun devamını yaparlar mı emin değilim
açıkcası. Bu yarışla birlikte böyle bir organizasyonu Türkiye’de yapmanın ne
denli zor olduğunu da anlamış oldum.
Teşekkürlerin en büyüğü ise her
daim yanımda olan ve beni motive eden sevgili aileme, sevgili karım Hayriye'ye ve sevgili kızım Ayşe
Zübeyde’ye. Onların gücü, enerjisi ve desteği olmasa benim başarılı olma şansım
yok 😊
Yarış boyunca kullandığım
malzemeler
Yüzme
·
Nabaiji yüzücü taytı
·
Orca Sonar WetSuit
·
Speedo Biofuse gözlük. Bu gözlüğü herkese tavsiye
ederim. Görüş açısı çok yüksek, açık deniz için çok başarılı bir gözlük
Bisiklet
·
Merida Reacto 500 Bisiklet
·
XLC Pro AeroBar
·
Profile Design Aero HC Suluk
·
Ansal spordan aldığım bisiklet taytı ve forması
(Marka ve model bilmiyorum açıkcası 😊)
·
Shimano R064 SPD SL Ayakkabı
·
Btwin 120 Kilometre saati
Koşu
·
Under Armor Split Şort
·
Nike Kolsuz Tshirt
·
Kalenji şapka
·
NB 1080v7 Ayakkabı
Tebrikler, tum detayi ile harika vi yazi olmus, ellerine saglik
ReplyDeleteEllerine sağlık, harika olmuş.
ReplyDelete