İznik
Ultra ile ilk olarak 2013 senesinde tanışmıştım. Zayıflamak için düzenli
koşmaya başlayalı daha bir sene ancak olmuştu ve ben daha bir yol maratonu
koşmadan dağ maratonu koşmaya çalışmıştım. Çalışmıştım diyorum çünkü büyük
çoğunluğunda yürüdüğüm 42K’lık parkuru yaklaşık 6,5 saatte tamamlamıştım :)
2013 İznik |
O
yarışın üzerinden dört sene geçmiş ve biz bir kez daha tüm aile 5. İznik
maceramız için yola çıkmıştık. Eskihisar – Topçular feribotunda bir taraftan
kahvemi yudumlarken bir taraftanda daha önce katıldığım İznik yarışlarını
hafızamda tarıyor, başımdan geçenleri ve parkur detaylarını hatırlamaya
çalışıyordum. Geçen seneler içinde iki kere 140K ve bir kere de 80K’lık
parkurları tamamlamıştım. Ultra Maratonlara mental hazırlık için zihninizde
parkuru canlandırmayı ve parkurda koştuğunuzu hayal etmenizi tavsiye ederler.
Bu anlamda hiç zorlanmadığım ve en çok hazırlandığım yarışın bu seneki İznik
Ultra olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. 140K’lık parkurun neredeyse tamamını
zihnimde canlandırabiliyor, geçen sene kaybolduğum, problem yaşadığım, acı
çektiğim, performansımın düştüğü her noktayı hatırlayıp bu sene daha iyisini
yapabilmek için kendimi motive etmeye çalışıyordum. Evet, bu sene de İznik
gölünün etrafında 140K’lık parkuru tamamlamaya çalışacaktım :)
Eskihisar-Topçular Feribotu |
Sorunsuz
bir yolculuktan sonra öğle saatlerinde İznik’e ulaştık. 2014 yılından beri
kaldığımız pansiyonumuza yerleşip yorgunluk çaylarımızı içtik. Burası bizim
İznik’teki ikinci evimiz gibi oldu diyebilirim. Biraz dinlendikten sonra önce
Müşküle Köyüne gittik. Hayriye aslında 15K’lık Derbent koşusuna katılacaktı
fakat bir haftadır yaşadığı hastalık koşmasına izin vermemişti. Hayriye
koşamayacağı için benim destek ekibinin :) parkurda beni karşılayabileceği, destek verebileceği
en uygun CP olarak Müşküleyi düşünmüştük. Bu yüzden amacımız hem Müşküle Köyünü bir
görmek hem de yolu öğrenmekti.
Müşküle ziyareti sonrası fuar
alanına gidip kayıt işlerimizi hallettik. Kayıt ve fuar alanı bu sene tekrar
eski daracık, sıkışık yerine geri dönmüştü. Ben bu değişikliği hiç sevmedim. Sahildeki
alan çok daha uygundu bence. Geniş ve ferah. Burası ise daracık ve yetersiz.
Seneye inşallah sahile eski yerine geri döner fuar ve kayıt alanı. Fuar
alanında çok cezbedici bir şey yoktu açıkcası. Kayıt işlemi sonrası Aydos537
gurubumuzdan Nurkan ve ailesi ile birlikte yemek yemek için olmazsa olmaz
Köfteci Yusufa gittik. Burada gene gurup üyesi arkadaşlarımız Alper ve Metin
Abi ile karşılaştık. İznik Ultraya gidip birini bulmak ihtiyacı duyarsanız
gidin Köfteci Yusuf’ta oturun, aradığınız kişinin yolu elbet buraya düşecektir :) Bu arada Aydos537
gurubumuzun İznik Ultra katılımı aşağıdaki gibiydi
- 140K
- Mehmet Ali OK
- Nurkan Kurt
- Tanzer Satır
- Alp Aslan
- 90K
- Turgut Baş
- 50K
- Metin Özvarna
- Alpay Dede
- Serdar Ülker
- Erhan Çetin
- Alper Kılavuz
Bunların dışında Harun Alışır da 140K koşacaktı ama hastalığı nedeniyle katılamadı maalesef yarışa
Numaralarımızı aldık |
Köfte Keyfi :) |
Yemek faslından sonra markete
gidip biraz alışveriş yaptık. Ardından pansiyonumuza döndük. Benim planım bir
an önce her şeyi hazırlayıp yatışa geçmekti. Öyle de yaptım. Çantamı,
kıyafetlerimi, dropbagimi hazırladım ve uyumaya çalıştım. Pek uyuduğum söylenemez ama yaklaşık 3 saati
yatakta uzanarak geçirdim :) Ben yatmaya çalışırken Serdar ve ailesi de pansiyona gelmişti. Bu arada gene
Aydos’ta birlikte koştuğumuz Onur Azcan ve eşinin de bizim pansiyonun son
odasını kiraladığını öğrenmiş olduk :) Onur’da 50K koşacaktı. Hep birlikte
yarış planlarımızı masaya yatırdık, çay içtik, muhabbet ettik. Benim destek
ekibinin Müşküle yerine Narlıcaya gitmesine ve bu şekilde Serdar’ın startına da
eşlik etmesine karar verdik :) Yarış öncesi yemek planı olarak saat 3 - 4 gibi iyi bir öğün yemek, arada ufak
tefek atıştırmak –hurma, kuruyemiş, vb..- saat 10 gibi bir tarhana çorbası
içmek ve starttan yarım saat öncesi de bir hurma daha yemek şeklinde bir plan
yapmıştım. Mideyi çok şişirmeden sindirimi kolay şeyler yemekti amacım. Akşam
yemeğini erken yiyerek sindirim için yeteri kadar vaktim olacaktı ve gene bir
sindirim sıkıntısı yaşamadan ve acıkmadan start noktasına gidebilecektim. Bu
planımın işe yaradığını söyleyebilirim. Bu kadar uzun bir ultra maraton öncesi
yeteri kadar beslenmiş olmak ve herhangi bir sindirim problemi çıkarıcak
yiyeceklerden kaçınmak gerçekten çok önemli.
Start saati yaklaştıkça
heyecanımda artmaya başlamıştı. Geçen sene 19:44:05 ile bitirmiştim yarışı. Bu
seneki hedefim ise 18-18,5 saat
civarında bitirmekti. Kendimce böyle bir hedef koymuştum ama bir taraftanda “bu
süre biraz agresif, fazlasıyla hızlı olman lazım, bu süreye takılıp kendini çok
erken tüketebilirsin” düşüncesi kafamı kurcalıyordu. Saat 23:00 gibi yarış
kıyafetlerimi giyip son hazırlıklarımı tamamladım. Serdar bizi start alanına
götürdü. Yaklaşık 60 civarı bir katılımcı vardı bu sene. Start öncesi
arkadaşlarla biraz sohbet ve bolca fotoğraf çektirdikten sonra start tagının arkasında
yerimizi aldık. Bilinmezliğe doğru yeni bir macera başlamak üzereydi. Bakalım
İznik Ultra bu sene ne sürprizler hazırlamıştı bize.
Startla birlikte ben dahil
nerdeyse tüm katılımcılar hızlı bir başlangıç yaptı. Zaten yarışın ilk beşi
hemen kopup gittiler. İznik’in dış
surlarına doğru koşuyorduk. Saatime bakıp çok hızlı olduğumu görünce durup
yürümeye başladım. Kısa süreli de olsa daha başlar başlamaz gereksiz tempo
yapmaya hiç niyetim yoktu. Bir plan yapmıştım ve mümkün olduğu kadar bu plana
sadık kalarak koşmaya çalışacaktım. O sırada Nurkan ve Tanzer beni geçtiler. Bu
onların ilk 140K denemesiydi. Daha önce defalarca kontrollü başlamalarını
söylemiştim. Yanımdan geçerlerken bir kez daha uyardım. Adını hatırlayamadığım
kapıdan geçtikten sonra mp3 playerımı çalıştırdım ve kendimi yarışın ve koşunun
ritmine bıraktım. Birçok insan bu tarz uzun maratonlarda yanına yoldaş arıyor.
Bu şekilde daha iyi koştuklarını söylüyor. Ben ise tam tersi tek başıma kalmayı
daha fazla tercih ediyorum. Tek başıma, kendi yaptığım planla, kendi ritmimle
ve kendi iç sesimle koşmak benim için çok daha kolay. Bu şekilde daha rahat
odaklanabiliyorum. Bu yüzden bazen geçtiğim ya da geçildiğim tanıdık koşucu
arkadaşlarla bile konuşmayabiliyorum. Benden böyle bir tavır gördüyseniz lütfen
alınmayın :)
Hedeflediğim tempo ile çarçabuk
ilk istasyon dikilitaşa geldim. Herhangi bir mola vermeden direkt devam ettim. Dikilitaş
sonrası Nurkan ve Tanzere yetiştim. Bir kez daha kontrollü olmalarını, biraz
daha yavaş gitmelerini tevsiye ettim. Bu onları parkurda son görüşümdü.
Tüm raporlar gece havanın çok
soğuk olacağını ve ertesi gün akşam saatlerinde yağmur yağacağını söylüyordu.
Ben üstüme uzun kollu içlik ve üstüne uzun kollu ikinci bir katman giymiştim. Altımda
ise kompresyon çorabı ile taytlı şortum vardı. Hafif bir eldiven de taktım. Daha
kalın uzun bir tayt giysem daha iyi olurmuş. Hava raporlarını dikkat aldım ama
bu kadar soğuk olacağını tahmin etmemiştim açıkcası. Gece boyunca bir hayli
üşüdüm.
Boyalıca’dan hemen önce bizim
Çekmeköy ekibine yetiştim. Ardından birlikte koşan dört beş kişilik bir gurubu
geçtim. Hemen onlardan sonra 140K koşan iki kadın yarışmacıdan birisi olan Aylin’i
ve birlikte koştuğu arkadaşını geçtim ve istasyona ulaştım. Hemen suyumu
doldurdum, bir iki parça bir şey yiyip devam ettim. Bu seneki CP’lerde toplamda
50 dakika civarında vakit geçirmeyi planlamıştım. Bunu da başardım. Sadece Narlıca’da
çoraplarımı değiştirmek için oturdum. Onun dışında hiçbir CP’de oturmadım.
Oturduğum zaman yarışda olduğumu unutup farkına varmadan çok fazla vakit
harcayabiliyorum.
Boyalıca |
Boyalıca’dan sonra yarıştaki ilk
ciddi çıkış var. Tırmanış kasabanın sokakları arasında başlıyor. Burada
Çekmeköy gurubundaki arkadaşlarla biraz lafladık, sonra ben hızlanıp devam
ettim. Bu yokuşu bir hayli tempolu çıktım. Yokuşun en dik kısmında önümde bir koşucu
gördüm. Yavaş yavaş yetiştim. Elena olduğunu fark ettim. Selam verip devam
ettim. Yokuş bittikten sonra Ilıca’ya kadar sürekli bir iniş var. Quadlarımı
zorlamadan kolay bir tempo ile inmeye
başladım. Bir türlü tam olarak iyileşmeyen sol kasığımdaki ağrı yarıştan bir
kaç hafta önce gene ortaya çıkmıştı. İdmanlarda çok fazla bir problem
çıkarmıyordu ama can sıkıcıydı. Bu inişle birlike kasığım sızlamaya başladı. Bu
ağrı yarış sonuna kadar artarak devam etti. Bir süre sonra önümde başka bir koşucu
olduğunu fark ettim –Mehmet Adem Şengül imiş- Yavaş yavaş yetiştim ve yanına
geldim. Ben yanına gelince temposunu arttırıp hızlandı. Ben bu tempoya karşılık
vermeyip kendi tempomda devam ettim. Yarış çok uzundu ve kimse ile mücadeleye
girmek gibi bir niyetim yoktu açıkcası. Tek amacım kendi planıma sadık kalmak
ve planladığım şekilde yarışı bitirebilmekti.
Ilıca’ya vardığımda CP’de Aykut
Çelikbaşı gördüm. Aykut bütün yarış boyunca sanırım bütün CP’leri dolaştı.
Büyük iş, büyük özveri. Onu bu şekilde CP’lerde görmenin, katılmadığım bir
yarışta gönüllü olma konusunda beni özendirdiğini söyleyebilirim. Ben Ilıca’ya
geldiğimde Adem CP’den ayrıldı. Fazla vakit harcamadan ben de ayrıldım. Bu sene
CP’lerde son lokmalarımı CP’den ayrılırken yemeyi tercih ettim. Bardağıma
duruma göre kola/çay doldurdum elime bisküvit/kek/muz/çikolata aldım ve o
şekilde CP’den yürüyerek ayrıldım. Bence gayet güzel oldu :)
CP’den çıktıktan sonra Keramet
köyünde köpek saldırısına uğradım. Tam karşımdan bir köpek havlayarak bana
doğru koşmaya başladı. Bilmiyorki ben Aydos’un köpekleri ile baş etmişim. Ben
de ona doğru bağırarak koştum :) Bu yanımdan teğet geçti. Döndü gene saldırmaya yeltendi. Bağırdım, vazgeçti. Ilıca-Anaçayırı
arasının parkurun en sevimsiz bölümlerinden biri olduğunu söyleyebilirim. Zeytin tarlaları
arasında sevimsiz tekdüze bir bölüm. Anaçayıra yaklaşırken yarış boyunca en çok
canımı sıkan olay başıma geldi. Tarlaların arasında giderken birden kafa
fenerimin ışığı söndü ve tekrar yandı. Dedim neler oluyor, herhelde bir anlık
birşey. Sonra tekrar aynısı oldu. Durdum feneri çıkardım. Batarya seviyesini
kontrol ettim, bitmiş görünüyordu. Ama nasıl olur ben şarj etmiştim. Bu şekilde
en az 9 saat dayanması gerekiyordu. Daha 5 saat olmamıştı bile. Ben bu fenerle
nasıl Utmb koşucam diye endişelenmeye başladım. Şimdiden Utmb’yi düşünüyorum!
Hadi dedim hemen yedek bataryayı takman lazım, bunlar için sonra
endişelenirsin. Çantamdan küçük el fenerini çıkartıp önce onu açtım. Onun
ışığında yedek bataryamı takıp devam ettim. Çantamda taşıdığım malzemelerimi,
kıyafetlerimi rapor sonunda ayrıca anlatacağım. Bu seneki İznik yarışı bu
konuda herkese bir ders oldu sanırım.
Anaçayırı’ndaki CP’de Ufuk Abi
vardı. Hemen önümdeki bir kaç koşucunun isimlerini saydı fakat ben isimlerini
anlamadım açıkcası. Planıma göre Anaçayırı ile Örnekköy arası tempomu
hızlandırmam gerekiyordu. Hızlandım. Önümde iki koşucu vardı. Selam verip
geçtim. Birisi Hüseyin Haşhaş idi. Hava aydınlanmaya başladığı için fenerimi
kapattım. Çünkü bir işe yaramıyordu. Hafif aydınlıkta reflektörler
seçilmiyordu. Önümde giden Adem’i gördüm. Tekrar radarıma girmişti. Bu sefer
geçtim seni diyerek peşine düştüm. Fakat ben hala Adem olduğunu bilmiyordum.
Adem sağa seraların arasına daldı. Ben de takip ettim. Fakat burası geçen
seneden farklı geldi bana. Baktım etrafta da hiç işaret yok. Hızlanıp beni
duyacağı kadar yaklaştım ve “burada hiç işaret yok, ileride var mı? Yanlış yol
olmasın” diye bağırdım. “Ben saatin navigasyonu ile koşuyorum” diye cevap
verdi. Ben önce kararsız kaldım sonra işaretleri bulmak en doğrusu diye geri
döndüm ve sapak noktasından düz devam edince buldum. Hüseyin ve arkadaşı tekrar
önümdelerdi. Tekrar yetiştim ve durumu anlattım “ O arkadaş Adem. Demek
shortcut yapıyor, şikayet edelim o zaman” diye espri yaptılar :) Kolay gelsin diyip
hızlandım ve kısa bir süre sonra Örnekköye ulaştım.
Örnekköy’e geldiğimde istasyonda
Bahadır Abi, Alper, Mustafa ve Ali vardı. Selam verdim ve hemen dropbagimi
aldım. Önce saatimi şarja taktım. Ardından üstümdeki uzun kollu kıyafetleri
çıkartıp kısa kollu içlik, tshirt ve kolluklarımı giydim. Kasığımdaki ağrı için
biraz terreddüt etsemde bir tane voltaren içtim. Bu kadar uzun maratonlarda ister
istemez dehidre olduğumuz için böbrekleri korumak adına bu tarz ilaçları, ağrı
kesicileri dikkatli kullanmak gerekir. Kıyafet işlerimi hallettikten sonra
hemen bir çorba içtim. Önceki senelerde organizasyona bu istasyonda sıcak
yiyecek, içecek mutlaka olmalı diye mesaj atmıştım. Bu sene herşey vardı :) Yeri gelmişken
söyliyim ana sponsor olmamasına rağmen bu seneki CP’lerin şimdiye kadar
katıldığım tüm İznik yarışları içinde en başarılıları olduğunu söyleyebilirim.
Her şey vardı. Bir çok CP’de çorba ve çay vardı. Derbent’te bulgur pilavı bile
vardı yahu :) Ben işlerimi hallederken önce Hüseyin ve arkadaşı ardından ise söylene söylene,
gps datasına söve söve Adem geldi. Saatin navigasyonunu takip edicem derken
kaybolmuş. Ben çorba içerken Bahadır Abi ve diğerleri istasyondan ayrıldı. Çorba içtim, çayla birlikte biraz kek yedim. Hava hala çok soğuktu. Titremeye
başladım. Bir çay daha alıp ben de istasyondan ayrıldım. Bu istasyonda toplam
23 dakika geçirmişim. Hedeflediğim ise 20 dakika idi. Fena değil :) Yeni doğan günle
birlikte göl çok güzel görünüyordu. Bir müddet gölü seyrederek yürüdüm ve
çayımı yudumladım. Yok böyle bir keyif :)
Çayımı bitirdikten sonra tekrar
koşmaya başladım. Parkurun bir diğer sıkıcı bölümü Örnekköy – Sölöz arası
diyebilirim. Planladığım tempoya çıkmaya çalışıyordum ama bir türlü bacaklarım
istediğim gibi gitmiyordu. Koş yürü yapmaya başladım. Beklediğimden daha çabuk
bu taktiğe geçmiştim. Kafamda sürekli “işte yapabileceğinden fazla tempo
yaptın, patladın, hadi bakalım nasıl bitiricen bundan sonra yarışı” diye
kendime kızıyordum. Başa gelen çekilir diyerek koşabildiğim kadar tempomu
hedefime yaklaştırmaya çalıştım. Meşhur dere geçişinden sonra gene hiç
sevmediğim zeytinliğe geldim. Hafta boyunca yağan yağmurlardan sonra burasının
tam bir balçık olmasını bekliyordum. Geçen senelere göre oldukça kötüydü ama
beklediğim kadar da kötü değildi. Tabii burada hiç bir şekilde hızlanamadım.
Patinaj yaparak, çamurla birlikte iyice ağırlaşan ayakkabımla mücadele ederek
tarlalardan çıktım ve Sölöze ulaştım. Ben istasyona gelirken önümdeki dörtlü ayrılıyordu.
Aramızın bir hayli açılmış olduğunu düşünüyordum. Demekki o kadar da kötü
koşmamışım dedim kendi kendime. İstasyonda çabucak birşeyler yedim. En çokta
zeytin yedim. 2,5-3 dakika içinde ayrıldım istasyondan. Ana istasyonlar
haricinde max. 3 dakika harcama hedefim vardı ve önceki yılların aksine
sorunsuz bir şekilde bu hedefimi tutturdum.
Sölöz |
Sölözden ayrıldığımda
hedeflediğim sürenin 40 dakika gerisinde kalmıştım. Plana göre tam saat 10:30’da
Narlıca’da olmam gerekiyordu. O ara Hayriye aradı ve 40 dakika geride olduğumu
Narlıcaya gecikeceğimi söyledim. Biraz canım sıkılmıştı ama önümde yarışın en
uzun çıkışı vardı. Arazi koşularında düzlükleri sevmiyorum, inişlerde idare
ediyorum ama çıkışları çok seviyorum diyebilirim rahatlıkla. Hadi dedim en
sevdiğin bölümlerden biri başlıyor. Sen eritirsin bu farkı diye kendimi
motive etmeye çalışarak tırmanmaya başladım. Nerdeyse bütün tırmanış boyunca saate
pek fazla bakmadan koş, yürü şeklinde tırmandım. Bir ara telefonda koşu
gurubumuzun mesajlarına baktım. Alpaslan’ın yarışı 10. Sırada sürdürdüğümü
yazdığını gördüm. Şaşırdım açıkcası. Önümdeki dörtlüyü geçersem 6. Sıraya
çıkacaktım. Bu da beni motive etti ve tempom arttı. Tırmanışı tamamlamadan
önümdeki dörtlü görüş alanıma girdi. Yavaş yavaş yaklaştım ve yetiştim guruba.
Selam verdim. Bahadır Abi ve Alper’le biraz muhabbet ettik. Bir müddet beraber
gettik. Ardından biraz önde giden Mustafa ve Ali tempoyu arttırdı. Muhtemelen
beni silkelemek için yaptılar :) Ben önce gurubu bırakmak istemedim ve onların temposuna uydum. Bir süre sonra
baktım tempo gerçekten fazla, bir kez daha yarışın çok uzun olduğunu hatırlayıp
kendimi frenledim. O tempoda fazla gitmem zaten mümkün değildi. Tekrar koş yürü
tempoma döndüm ve geride kaldım. Dörtlü de görüş alanımda çıktı.
Narlıca inişi için sapağın yakınlarda
olduğunu bilerek sol tarafımı kontrol ede ede bitirdim yokuşu. Geçen sene
burada sapağı kaçırmış ve düz devam etmiştim. Bu sene kaçırmaya niyetim yoktu.
Tam sapağa geldiğimde saatime baktım ve gözlerime inanamadım. O 40 dakikalık
fark kapanmıştı ve benim 50K startı verilmeden Narlıca’da olma ihtimalim vardı.
O anın verdiği moralle Narlıca’ya doğru resmen uçuşa geçtim. Hava da ısınmış,
keyfim de yerine gelmişti. Oldukça iyi bir tempo ile yokuş aşağı koşuyordum. Bir
süre sonra dörtlü gurup tekrar görüş alanıma girdi. Selam vererek yanlarından
geçtim ve koşmaya devam ettim. Tam 10:28’de Narlıca’ya vardım. Hayriye beni
görünce çok şaşırdı. 50K’cılardan güzel bir alkış aldım. Ben suyumu doldurmaya
çalışırken 50K startı verildi. Aslında dere geçişinde ıslanan çoraplarım
kurumuştu ama gene de değiştirmek istedim. Çoraplarımı değiştirdim. Bardağıma
çay doldurdum, istasyonda nefis kandil simidi vardı, iki tane simit aldım.
Dörtlü gurup da hemen arkamdam gelmişti. Onlara başarılar diledim. Tam çıkarken
Aykut geçen sene değişen parkuru bir kez daha hatırlattı. Bizimkilerle
vedalaştım ve kandil simidini yiyerek ayrıldım istasyondan. Gerçekten çok
güzeldi :)
Önümdeki 50K koşucularının yaratacağı
sıkışıklık endişesi ile zeytin tarlarına girdim. Başlangıçta önümdekileri geçmekte
bir sıkıntı yaşamadım. Bizim guruptan Alper’i gördüm, biraz lafladık ve devam
ettim. İp döşenen yerlere gelince bildiğin İstanbul köprü trafiği gibi bir
trafikle karşılaştım. Buraya ip çekilmesi çok doğru fakat bu seferde müthiş bir
yığılma olmuş. Nasıl bir çözüm olur bilemiyorum. En iyisi daha hızlı koşup 50K
startından önce burayı geçmek sanırım :) Bir süre sırada bekledim, sağdan soldan alternatif geçişlerle biraz öne
ilerledim fakat gene sıkıştım kaldım. Bir süre bekledim fakat kuyruk hiç
ilerlemiyordu. Ben de biraz utanarakda olsa “arkadaşlar ben 140’cıyım,
ilerlemem lazım, bana müsaade edebilir misiniz” diye bağırdım. Bunu söyledikten
sonra alkış, ıslık, tezahürat eşliğinde ambulansa yol verir gibi bana yol açtılar
ve uçarak geçtim o hengameyi. Süperdi.
Herkese buradan teşekkür ederim :)
İp geçişlerinden sonra fazla bir
sıkıntı yaşamadan patikadan çıktım ve Müşküle’ye ulaştım. Müşküle CP’de Atıl
vardı. Onun da yardımı ile hemen sularımı doldurdum. Normalde bu CP’de sadece
su vardı ama masada kek gördüm ve Atıla sordum nedir bunlar diye. Köyün
teyzelerinden biri yapmış meğersem. Hemen bir dilim yedim. Harikaydı. Bir dilim
de elime aldım ve Süleymaniye’ye doğru tırmanmaya başladım. Müşküle’nin
teyzeleri bir kez daha etkilemişti beni :)
Mental olarak parkurun en zorlu
bölümünün Müşküle-Süleymaniye arası olduğunu söyleyebilirim. Artık artan
yorgunlukla ve ısınan havayla birlikte bir türlü bitmek bilmiyor tırmanış.
Geçen senenin sıcağı altında inanılmaz zorlanmıştım burada. Bu sene hava koşmak
için çok daha uygundu. Lakin tırmanış bir türlü bitmek bilmiyordu. Bu bölümü
çoğunlukla yürüyerek geçtim. Süleymaniye’ye doğru inişe geçtiğimde önümde acılar
içinde kıvranarak yürümeye çalışan Hacı’yı gördüm. Kendisi ile Kazdağları Ultra
Maratonunda tanışmıştık. Kesin derece yapar diyordum. O yüzden görünce şaşırdım
biraz. Geçmiş olsun diyip durumunu sordum. Ayak bileğinde ciddi bir sıkıntısı
vardı. “Muhtemelen fazla hızlı koştum o yüzden böyle oldu, Süleymaniye’de
soğutmaya çalışıcam olmadı bırakıcam” dedi. Üzüldüm gerçekten. Yarış sonrası
sürelere baktığımda başlangıçta gerçekten ne kadar yüksek tempoda koştuğunu
gördüm. Fakat işte Ultra Maratonların böyle bir gerçeği var: ne olacağını,
başına ne geleceğini önceden kestirmek çok zor.
Süleymaniye CP’de Polat Dede ve
arkadaşları vardı. Polat’ın kendi elleri ile kaynattığı mercimek çorbasından
içtim. Polat çok iyi gittiğimi 6 ya da 7. Sırada olduğumu söyledi. Çayımı
bisküvlerimi alıp fazla oyalanmadan devam ettim.
Quadlarım artık isyan etmeye başlamıştı. Bu noktadan sonra artık pek koşamam yürüye yürüye bitiricem diye düşünmeye
başladım. Süleymaniye CP’den sonra toprak patikaya kadar olan asfalt kısmı
sallana sallana yürüdüm. Hava iyiden iyiye değişmiş, ciddi bir rüzgar çıkmıştı.
Üşümeye başlayınca durup yağmurluğumu giydim. İyiden iyiye üşüyünce yarışın bu
şekilde bitmeyeceği gerçeği ile yüzyüze kaldım. Bir şekilde koşmam, hızlanmam gerekiyordu.
Küçük adımlarla tekrar koş yürü yapmaya başladım. 5,10 dakika sonra iyice ısındım
ve hala koşabildiğimi görerek hem şaşırdım hem de çok sevindim. Şu uzun ağaca
kadar koş, ilerdeki üçüncü işarete kadar yürü, şimdi şu çite kadar koş şeklinde
sürekli kendimi motive ederek sürdürdüm bu oyunu. Aslında bu şekilde koşmak
zihinsel olarak oldukça yorucu. Bu oyunu uzun saatler boyunca sürdürmek için
mental olarak çok sağlam olmak gerektiğini düşünüyorum. Bu koş yürülerle tempom
bir hayli yükseldi ve sonunda geçen sene eklenen yeni patika bölümüne geldim.
Bu sırada Hayriye aradı. Serdar’ın ayaklarında ciddi sorunlar yaşadığını eşi
Ceyda’yı arayıp ayakkabı istediğini ve Derbent'e geleceklerini söyledi. Benim nerde
olduğumu merak ediyordu. Yarım saat içinde Derbent’e varabileceğimi söyledim.
Bu yeni eklenen patika bölüm
geçen sene tam anlamıyla sürpriz olmuştu ve benim kalan bütün enerjimi
bitirmişti. Bu sene ise başıma gelecekleri bildiğim için bu bölümde hiç
zorlanmadım :) Derbent'e
gelmeden sonunda beklenen yağmur başladı. Derbent’e yaklaşık 1K kala arkamdan
bir ses kaçıncı km’de olduğumuzu sordu. Ben de benim için 122. Km dedim. Baktım
90K birincisi Hasanmış soran. Dedim geçen sene beni çok daha önce yakalamıştın.
Gülüştük. Derbent’e 1K var sonrada yaklaşık 15K kalacak hadi sen uç şimdiden
tebrik ederim diyip uğurladım :)
Derbent |
Derbent’e şiddetini arttıran
yağmur ile girdim. Serdar çeşme başında ayakkabısını değiştiriyordu. Hemen CP’ye
geçtim ve suyumu doldurdum. Ardından biraz zeytin yiyip çay içtim. Bir taraftan
Hayriye’ye parkurda yaşadıklarımı anlatıyordum. Çayımı bitirdim, bir çay daha doldurdum,
gene bir iki parça bisküvi alıp bizimkilere ben gidiyorum dedim. Çok şaşırdılar :) Bu ne hız, dinlenmeyecek
misin diye sordular? Dedim bu kadar yeter, yolcu yolunda gerek. Derbent’ten
çıkmadan Serdar yetişti. Serdar’ın dizinde ciddi problem var ve çok büyük bir
özveri ile koşuyor. Bir ara inanılmaz ağrıları olunca bırakmayı düşünmüş ama
şimdi iyiydi. Uzunca bir süredir koş yürü ile devam ettiğimi daha hızla gitmek
istiyorsa devam etmesini bu tempo iyiyse birlikte gidebileceğimizi söyledim. Serdar
için de uygundu bu plan ve kalan bölümü birlikte bitirmeye karar verdik. Artık
koş yürü oyunumda yeni bir arkadaşım vardı :)
Mali Kaçar :) |
Yağmur şiddetini sürekli
arttırıyordu. Derbent’ten sonraki kısa tırmanış içeren bölüm inanılmaz balçık
çamur olmuştu. Ayakkabılarım topladığı çamurla bir hayli ağırlaşmıştı.
Yorgunlukla birlikte sanki ayaklarımda bir ton ağırlık var gibi hissediyordum.
Bu bölümde ayakta durmak bile zorlaşmıştı. Bir hayli zorlanarak bu bölümü
bitirdik ve İznik’e doğru inişe başladık. Geçen sene bu bölümde değil koşmak
adım atarken bile zorlanıyordum ama şimdi hala koşabiliyordum, koştukça da
açıkcası kendime hayret ediyordum. Aklımda kendi kendime övgüler diziyordum.
Yokuş bitip asfalta inince bizimkileri aradık ve artık son düzlükte olduğumuzu
ve güzel bir karşılama istediğimizi söyledik. Cumartesi gece yarısı başlayan
maceranın son bölümüne gelmiştim artık. Bu son asfalt bölüm gerçek anlamda
bitmek bilmedi.
Ha gayret :) |
İznik’e girdik sonunda. Serdar
bitti artık düz gidip Ayasofya’yı geçicez, sağa dönücez ve yarış bitecek
diyordu. Fakat ben, inşallah öyle olur ama muhtemelen surların dibinden sağa
dönücez ve gece başlangıçta koştuğumuz caddeyi tekrar koşarak bitireceğiz
diyordum. Dediğim gibide oldu. Surların dibinden şiddetini arttıran yağmur
altında koşmaya çalışıyorduk ama artık
koşmak ne mümkün. Zihinsel olarak koşuyu bitirmiştik. Beyin fişi çekince
vücutta gitmiyor. Ne yaparsan yap olmuyor. Sola döneceğimizi biliyoruz ama bir
türlü dönüş gelmiyordu. Ben burada okkalı bir küfür savurdum. Hemen solumdaki
arabadan biri çıkıp “abi çok az kaldı, şu bayraklardan döneceksiniz” dedi. Hem
utandım hem çok güldüm. Evet sonunda son düzlüğe girmiştik artık. 19 saatin
altında bitirecektim yarışı. Son metrelere yaklaşırken bizim çocukların bize
doğru koşarken gördük. Biz de son bi gayretle koşmaya başladık. El ele harika
bir sonla bu maceraya noktaladık. Toplam sürem 18:57:53 olmuştu.
Genel klansmanda 6., 35-44 yaş
kategorisinde ise 3. Oldum. Plandığım süreden yaklaşık 40 dakika daha geç bitirdim.
Fakat yarışı sakin kafa ile şöyle bir
değerlendirdiğimde kendi adıma çok başarılı koştuğumu söyleyebilirim. Bir kaç
sene önce 140K koşanlara deli diye bakarken şimdi bu sürelerde 140K koşabilmek
benim için hala inanılmaz bir şey. Zayıflamak için başladığım bu süreç aslında
insanın isterse ve çalışırsa ne kadar yüksek bir potansiyeli olduğunu öğretti
bana. Seneye gene 140K koşar mıyım emin değilim fakat koşarsam kesin 18 saat
altını hedeflerim. Çünkü bu yarışta 18 saatin altına inebileceğime inandım :)
Yarış sonrası hep birlikte
Köfteci Yusufta kendimizi ödüllendirdik. Bu sefer menüde ekmek kadayıfı ve
trileçe de vardı. Ardından pansiyona döndük, ben çok üşüdüğüm için direkt
yorganın altına girip biraz uyudum. Sıcak bir duş sonrası hep birlikte yarış
kritiği yapmaya ve hala parkurda olan arkadaşlarımızın durumunu takip etmeye
başladık. Alp sakatlandığı için Süleymaniye’de yarışı bırakmıştı. Nurkan,Tanzer
ve Turgut hala parkurdaydı. Dışarıda hava iyice bozmuştu ve biz endişelenmeye
başlamıştık. Önce Turgut bitirdi 90K yarışını. Gece yarısı Nurkan geldi ve
CutOff’a çok az bir süre kala Tanzer’de bitirdi. Gerçekten çok kötü hava şartları kendilerini bir hayli
zorlamıştı. Ertesi gün parkurda yaşanan zorluklarla ilgili inanılmaz hikayeler
dinledik. Derbent Süleymaniye arasında yolların kardan kapandığını, bazı
koşucuların Derbent’ten sonra devam etmelerine izin verilmediğini öğrendik.
Hipotermi tehlikesi geçiren bir çok arkadaş oldu. Yaklaşık 500 mt yüksekliğe
sahip İznik tepelerinde nisan ayında böyle hava şartları görmek gerçekten
inanılmaz. Ama bu arazi koşularının ne kadar ciddiye alınması gerektiği
konusunda sanırım herkese ders oldu. Şakası yok bu işin. Zorunlu malzemeler
gerçekten bizim sağlığımız için var. Havanın bozacağı bu kadar aşikarken
çantasında yedek kıyafet, gerçekten iş görecek bir yağmurluk taşımayan bir dolu
koşucu olduğundan eminim. Su ve yiyecekler dışında bu yarış boyunca çantamda
taşıdığım malzemelere gelecek olursak:
- Yağmurluk
- Su geçirmez pantalon
- Uzun kollu üst katman
- Eldiven, buff, çorap
- Reflektif yelek
- Kafa feneri ve yedek batarya
- Elastik bandaj
- Ufak bir ilk yardım kiti
- Küçük el feneri
- Küçük çakı/makas
- Acil durum battaniyesi
- Düdük
Gördüğünüz gibi bende havanın çok
bozduğu anlarda parkurda olsam beni sıcak tutacak alternatif giysilerim de
vardı yanımda. Bu yarışta kullanmak zorunda kalmadım ama bir sonraki yarışta
mecbur kalabilirim. O yüzden herkese bu konuya çok dikkat etmesini tavsiye
ederim.
Ertesi gün madalya törenini
beklerken Facebook sayfasından hava muhalefeti ve 23 Nisan törenleri nedeni ile
yaş guruplarına madalya töreni yapılmayacağına dair bir mesaj geldi. Gerçekten
bir hayli üzüldüm bu duruma. Gerekçeler çok mantıksızdı. Hava zaten açmıştı.
Hızlı bir şekilde tören yapılabilirdi. Biz saatlerce parkurda koşuyorsak bir
yarım saatlik süre de madalya töreni için ayrılabilirdi. Törenin yapılmamasının
gerçek nedenini bilmiyorum açıkcası. Hiç gidesim yoktu ama Hayriye’nin ısrarı
ile fuar alanına gidip genel kategori töreninin sonuna yetiştik. 5.yıl
katılımcıları için plaket verdiler. Ben de çıkıp plaketimi aldım. Bize yaş
guruplarının madalyaları kargo ile gönderilecek dediler. Yıllardır İstanbul
Maratonunu madalyaları poşette veriyor diye eleştirirken kürsü madalyasını
kargo ile alacaktım. Bugün 9 mayıs ve ben hala madalyamı alamadım. Zaten kırk
yılda bir kürsü yapabiliyoruz onda da hevesimiz kursağımızda kaldı. Hiç sevmedim
bu muameleyi.
Kaçak Ödül Töreni :) |
Daha önce de dediğim gibi ana
sponsor olmamasına rağmen organizasyon oldukça başarılıydı. Emeği geçen herkesi
tebrik ederim. Bakalım 2018 İznik’te neler olacak :)
Kullandığım Malzemeler:
- TNF Ultra Endurance Ayakkabı: Gerçekten çok memnun kaldım ayakkabıdan. Belki değiştiririm diyordum ama bütün yarışı bu ayakkabı ile koştum. Adına yakışır bir ayakkabı. 18 saat sonra bile ayaklarım bulutların üzerinde gibiydi. Biraz ağır olması dışında harika bir ayakkabı. Utmb için aklımda soru işareti kalmadı :)
- Raidlight UltraLight Evo Yağmurluk
- Compressport Calf Çorabı
- Bv Sport çorap
- Slomon S-lab TwinSkin Şort
- Spyder uzun kollu içlik
- Salomon Trail Runner MidLayer
- Buff
- Nike Eldiven
- Nike Pro Kısa kollu içlik
- Salomon Ultra Trail Thisrt
- Brooks Kolluk
- Raidlight Şapka
- Salomon Skin Pro 14+3 Çanta
- Petzl Nao2 Kafa Feneri
- Garmin Fenix3 Saat
Yarışın Strava linki:İznik 2017
Harikasın dostum :)
ReplyDeleteEllerine sağlık, çok güzel olmuş.
ReplyDeleteRaporu okuyunca o anı tekrar yaşadım hem yarış hemde rapor için tebrik ediyorum
ReplyDeleteTebrikler, hasta olmama rağmen bitirmeden bırakamadım. Çok güzel bir rapor, ileride koşacaklar için güzel bir rehber.
ReplyDeleteMali eline sağlık süper yazı, yazın ayrıca gelecek sene katılacak için bir kılavuz
ReplyDeleteO son kismi senin kufur etmen icin ozel olarak, "Aslinda yarisin saga donunce su noktada bitmesi lazim ama bitirmeyelim ki Mali kufretsin" diyerek koymuslar diye duydum :).
ReplyDeleteMümkündür :) :)
Deleteagzına saglık.. güzel rapor..
ReplyDeleteTeşekkürler. Daha güzeli inşallah Erciyes sonrası :)
DeleteTebrik ederim, çok güzel bir yarış raporu olmuş.
ReplyDeleteTeşekkürler :)
DeleteMerhaba,
ReplyDeleteFinansal ihtiyaçlarınızı çözmek için acil bir krediye ihtiyacınız var, 20.000,00 TL'den 10.000.000,00 TL'ye kadar kredi teklif ediyoruz, güvenilir, verimli, hızlı ve dinamik,% 100 garantiyle de (Avro, Pound ve Dolar) ) Eğer ilgileniyorsanız, tüm Krediler için geçerli faiz oranı (% 2).
E-posta: (muratacarfinancialservice@gmail.com)
Teşekkürler.
Oakland Başkentlerine Hoş Geldiniz, Çalışkan insanlara,% 3'lük bir faiz oranıyla bireysel kuruluşlar için ihtiyaç duydukları fonları hızlı bir şekilde almaları için maddi yardım sunuyoruz. Esnek kredi limitimiz var, Milyonlarca kişi tarafından güvence altına alın, Dakikalar içinde uygulayın. Bizim Özelliklerimiz; Hızlı Uygulama, Anında Karar, Hızlı Fonlama, Özel Destek.
ReplyDeleteİletişim Ofisi: oakland.formal@hotmail.com